İyi ki uyum yasaları var...

1 Ekim 2003

<#comment>
<#comment>
GAZETELERİ dikkatle tararsanız, her gün değilse bile, her hafta bir veya birkaç "aykırı" habere rastlarsınız.
"Aykırı" derken kastettiğimiz şey, Türkiye'de Meclis'in çıkarmış olduğu "uyum yasaları"nın - yani siyasi reformların - "lafzına ve ruhuna" ters düşen uygulamalardır.
İşte son birkaç örnek:

Yazının Devamı

Amerikan politikası değişir mi?

30 Eylül 2003

Bush yönetimi son günlerde BM Genel Kurulu toplantıları vesilesi ile Irakta uluslararası topluluk ile işbirliği yapmak istediği sinyalini verdi. Irakta beklemediği olumsuz gelişmeler karşısında sıkışan Washington, şimdi BMye ve özellikle müttefiklerine daha geniş bir rol vermeye yanaşıyor.Ancak Başkan Bushun esas politikasında değişiklik yapmayı aklından geçirmediği açık. Beyaz Sarayın tavrı şöyle ifade edilebilir: "ABD Saddam rejimini devirmek için Irakı vurmakta haklı idi. Şimdi de kendi önderliğinde güvenliğin kurulmasını ve ülkenin yeniden yapılandırılması için, daha uzun bir zaman işgali sürdürmeye kararlı. İsteyen ülkeler bu çabalara katılabilirler. Bu gerçekleşirse iyi olur; ama aksi halde de, ABD doğru saydığı yolda yürüyecektir."***CUMHURİYETÇİ yönetimin Irakla ilgili bu tavrı, aslında, Bushun adını taşıyan ve "tek yanlı hareket ve önleyici vuruş" unsurlarını içeren "doktrini"nin, ayrıca kendinden çok emin, hatta kibirli davranışının bir yansımasıdır...Bundan çıkan sonuç, Bush ve ekibinin iş başında olduğu sürece ABDnin Irak ve bölge politikasında önemli bir değişiklik beklenmemesi gerektiğidir.Peki ABDde bir iktidar değişikliği olursa, bu politika başka bir yön alabilir

Yazının Devamı

Amerikan politikası değişir mi?

30 Eylül 2003

<#comment>
<#comment>
ABD'nin Irak politikasını değiştirmesi olasılığı var mı?
Bush yönetimi son günlerde BM Genel Kurulu toplantıları vesilesi ile Irak'ta uluslararası topluluk ile işbirliği yapmak istediği sinyalini verdi. Irak'ta beklemediği olumsuz gelişmeler karşısında sıkışan Washington, şimdi BM'ye ve özellikle müttefiklerine daha geniş bir rol vermeye yanaşıyor.
Ancak Başkan Bush'un esas politikasında değişiklik yapmayı aklından geçirmediği açık. Beyaz Saray'ın tavrı şöyle ifade edilebilir: "ABD Saddam rejimini devirmek için Irak'ı vurmakta haklı idi. Şimdi de kendi önderliğinde güvenliğin kurulmasını ve ülkenin yeniden yapılandırılması için, daha uzun bir zaman işgali sürdürmeye kararlı. İsteyen ülkeler bu çabalara katılabilirler. Bu gerçekleşirse iyi olur; ama aksi halde de, ABD doğru saydığı yolda yürüyecektir."
***
CUMHURİYETÇİ yönetimin Irak'la ilgili bu tavrı, aslında, Bush'un adını taşıyan ve "tek yanlı hareket ve önleyici vuruş" unsurlarını içeren "doktrini"nin, ayrıca kendinden çok emin, hatta kibirli davranışının bir yansımasıdır...

Yazının Devamı

Gene aynı soru: ABD mi, AB mi?

26 Eylül 2003

Önceki gün Washingtondaki bir düşünce kuruluşunda Prof. Bernard Lewisin yaptığı konuşmanın konu ile ilgili bölümü, bu "tercih meselesi"ni yeniden ön plana çıkarmıştır.Türkiye ile ilgili değerli eserleri ile tanınan Prof. Lewis, Türklerin tarih boyunca bazı temel tercihler yapmak zorunda kaldıklarını belirttikten sonra, şimdi de bu seçimin Atlantikin iki yakası, yani açıkçası ABD ile AB arasında olacağını öne sürdü. Ünlü tarihçi ve Türkolog, Ankara için AB örneğinin pek geçerli olamayacağı görüşünü savunurken de, bir espri yaparak bunun ancak ABnin Müslüman olması ile mümkün olabileceğini söyledi!..***TÜRKİYEnin gerçekten böyle bir tercih yapması zorunlu mu?Halen Irak sorunu, ilk bakışta böyle bir seçim yapmanın gereğini veya yararını akla getirebilir. Ne var ki, spesifik bir meselede Türkiyenin aldığı tavrın ABDden veya ABden yana olması, kesin ve sürekli bir politika tercihi anlamına gelmez. Aslında Ankaranın her olayda ve durumda ("case - by - case") bir seçim yapma olanağı ve serbestisi olmalıdır.Deneyimli diplomat Özdem Sanberkin dün TRT 2de belirttiği gibi, şu sırada Türkiye, Prof. Lewisin söylediği üzere Atlantikin iki yakası arasında bir tercih yapmak durumunda değildir.

Yazının Devamı

Gene aynı soru: ABD mi, AB mi?

26 Eylül 2003

<#comment>
<#comment>
TÜRKİYE'nin dış politika tercihinin ABD'den mi, yoksa AB'den mi yana olması gerektiği, devamlı bir tartışma konusudur.
Önceki gün Washington'daki bir düşünce kuruluşunda Prof. Bernard Lewis'in yaptığı konuşmanın konu ile ilgili bölümü, bu "tercih meselesi"ni yeniden ön plana çıkarmıştır.
Türkiye ile ilgili değerli eserleri ile tanınan Prof. Lewis, Türklerin tarih boyunca bazı temel tercihler yapmak zorunda kaldıklarını belirttikten sonra, şimdi de bu seçimin Atlantik'in iki yakası, yani açıkçası ABD ile AB arasında olacağını öne sürdü. Ünlü tarihçi ve Türkolog, Ankara için AB örneğinin pek geçerli olamayacağı görüşünü savunurken de, bir espri yaparak bunun ancak AB'nin Müslüman olması ile mümkün olabileceğini söyledi!..
***
TÜRKİYE'nin gerçekten böyle bir tercih yapması zorunlu mu?

Yazının Devamı

Birleş(me)miş Milletler...

25 Eylül 2003

Bu bölünmenin odak noktasını Irak sorunu oluşturuyor. Başkan Bushun konuşması ile Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac başta olmak üzere diğer liderlerin söyledikleri, Irak meselesinde derin görüş ayrılığının devam ettiğini açıkça ortaya koydu.Ancak, bu konuşmalar uluslararası camiadaki bölünmenin temelinde felsefi bir yaklaşım farkının yatmakta olduğunu da gösteriyor. Nitekim anlaşmazlığın esas nedeni, Genel Sekreter Kofi Annandan Brezilya, Güney Afrika Cumhuriyeti ve Peru cumhurbaşkanlarına kadar, çeşitli liderlerin "tek yanlı" ve "önleyici" askeri müdahalelere karşı çıkan görüşleri ile, Başkan Bushun "tehdit" karşısında ulusların kendi başlarına hareket etme hakkını savunan tutumu arasındaki derin çelişkidir...***IRAK konusunda BM Genel Kurulunda çeşitli liderlerin söyledikleri, bilinen görüşlerin tekrarından ibaret. Belki tek fark, üslupta. Chirac bile içerikli konuşmasında yumuşak bir yaklaşım sergilemiş, ABDye adeta bir zeytin dalı uzatmıştır. Örneğin daha önce Bağdatta yönetimin Iraklılara "derhal" (bir ay gibi kısa bir sürede) devrinden söz ederken, bu kez bunun "gerçekçi bir takvime göre" yapılmasını önermiştir. Aynı şekilde bundan önce BM şemsiyesi altında bir

Yazının Devamı

Birleş(me)miş Milletler...

25 Eylül 2003

<#comment>
<#comment>
BM Genel Kurulu'nda dünya liderlerinin yaptığı konuşmalar, ABD ile uluslararası topluluk arasındaki uçurumu gözlerin önüne sermiş bulunuyor.
Bu bölünmenin odak noktasını Irak sorunu oluşturuyor. Başkan Bush'un konuşması ile Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac başta olmak üzere diğer liderlerin söyledikleri, Irak meselesinde derin görüş ayrılığının devam ettiğini açıkça ortaya koydu.
Ancak, bu konuşmalar uluslararası camiadaki bölünmenin temelinde felsefi bir yaklaşım farkının yatmakta olduğunu da gösteriyor. Nitekim anlaşmazlığın esas nedeni, Genel Sekreter Kofi Annan'dan Brezilya, Güney Afrika Cumhuriyeti ve Peru cumhurbaşkanlarına kadar, çeşitli liderlerin "tek yanlı" ve "önleyici" askeri müdahalelere karşı çıkan görüşleri ile, Başkan Bush'un "tehdit" karşısında ulusların kendi başlarına hareket etme hakkını savunan tutumu arasındaki derin çelişkidir...
***
IRAK konusunda BM Genel Kurulu'nda çeşitli liderlerin söyledikleri, bilinen görüşlerin tekrarından ibaret. Belki tek fark, üslupta. Chirac bile içerikli konuşmasında yumuşak bir yaklaşım sergilemiş, ABD'ye adeta bir zeytin dalı uzatmıştır. Örneğin daha önce Bağdat'ta yönetimin Iraklılara

Yazının Devamı

Belge tartışması ve... Yeni durum...

24 Eylül 2003

İlk bakışta bu belgelerin ortaya koyduğu gerçek ABD ile sıkı pazarlıklar sonunda varılan ve Ankaranın bazı önemli şartlarını içeren Meclisin hükümet tezkeresini kılpayı ile reddetmesi nedeni ile, rafa kalkmış olduğudur.Bu belgelere göre eğer varılan mutabakat yaşama geçirilseydi, Türk askeri Kuzey Iraka girecek, belli başlı noktaları kontrol altında tutacak, Kürt Peşmergelerinin savaş bittikten sonra silahsızlanmasını sağlayacak, Barzani ve Talabaninin bölgede hakimiyet kurmalarına meydan bırakmayacak ve PKK militanlarını saf dışı edebilecekti...***Gerçekten bunlar olacak mıydı? Diğer bir deyişle, eğer o zaman Başbakan olan Abdullah Gül - ve de AKP lideri Tayyip Erdoğan - ABD ile varılan mutabakatın ışığında Meclise sunulan tezkereyi layıkı ile savunsaydı. Bütün bu avantajlar sağlanabilecek miydi?Şimdi "belgeler" konusunda açılan tartışmalarda bu konuda olumsuz bir tutum alanların öne sürdüğü argümanlardan biri şu: Bu "belgeler" kesinleşmemiş bir "mutabakat zaptı" ile ilgili. ABDnin bu taslağı aynen onaylayıp uygulayacağı belli değildi...Aslında tezkere Meclise sevk edildiğinde, mutabakat metni artık son şeklini almıştı. Meclis onayını verseydi, mutabakat Türkiye gibi, ABDyi de

Yazının Devamı