Zarar mı kazanç mı?

8 Ekim 2003

<#comment>
<#comment>
IRAK'a asker göndermenin lehinde ve aleyhinde pek çok argüman öne sürülebilir. Zaten Türkiye'de haftalardan beri bu karşıt argümanlar tartışılıyor. Ve herhalde Meclis'in dünkü kararından sonra da tartışılmaya devam edilecek.
Asker göndermeye karşı çıkan görüşte, şimdiye kadar daha çok bunun yol açabileceği zararlar öne çıktı. Nitekim bu bağlamda ileri sürülen başlıca olumsuzluklar, Irak'taki Türk kuvvetlerinin Amerikan askerlerinin yanında "işgalci" olarak görüleceği, direnişle karşılaşabileceği, hatta kayıplar verebileceğidir.
Asker göndermenin lehindeki görüşte ise, bunun neden olabileceği zararlardan çok, sağlayabileceği kazanımlara ağırlık verildi. Ancak bu arada asker gönderilmemesinin olası zararlar listesine de şu maddeler alındı: ABD ile ilişkiler büsbütün bozulur, Türkiye Irak'ın ve özellikle Kuzey Irak'ın geleceği üzerinde etkin olamaz, siyasi, ekonomik bir rol alamaz, Kuzey Irak'ta PKK'yı çökertemez, yerel Kürt yönetimini de denetleyemez...
***
ASKER göndermenin lehindeki argümanlarda üzerinde durulan başlıca üç kazanım var ki, bunun ne ölçüde gerçekleşeceği konusunda bazı kuşkular var. Hatta diyebiliriz ki, asker göndermenin 'yanlısı'

Yazının Devamı

BMden umut yok...

4 Ekim 2003

Karar, Güvenlik Konseyine ABD tarafından sunulan tasarının aynen kabulü şeklinde olacaksa, - ki öyle görünüyor - bunun "meşruiyet" koşulunu karşılayacağı çok kuşkulu.Nitekim BM Genel Sekreteri Kofi Annan ve Fransa ile Almanya başta olmak üzere Güvenlik Konseyinin birçok üyesi, bu kararı hem BMnin Irakta daha aktif bir rol oynaması, hem oradaki askeri varlığının yasallaştırılması bakımından yeterli bulmadıkları mesajını şimdiden vermiş bulunuyorlar.* * *BÜYÜK umut bağlanan yeni Amerikan karar tasarısı, eskisinden biraz farklı olmakla beraber, iki temel noktayı esas tutuyor: Birincisi, çokuluslu askeri gücün gene ABD komutası altında olması ve BMnin bu konudaki rolünün sınırlı kalmasıdır. İkincisi ise, ABD hakimiyetindeki siyasi otoritenin Iraklılara devrinin zamana bırakılmasıdır.Birinci hususta belli ki ABD, askeri rolünü korumakta kararlı. Ancak başka ülkelerin askerine ihtiyaç duyan Washington, sorumluluğu bir ölçüde BM ile paylaşmayı kabul ediyor. Ama bu da asker vermesi istenen birçok ülkeyi (Pakistan gibi) tatmin etmiyor...İkinci hususta ABD yeni bir anayasanın hazırlanması, seçimlerin düzenlenmesi gibi işleri bir sıraya koyuyor, ama iktidarın devrini aceleye getirmek

Yazının Devamı

BM'den umut yok...

4 Ekim 2003

<#comment>
<#comment>
BM'den bugünlerde Irak'ta uluslararası bir gücün varlığına "meşruiyet" kazandıracak bir kararın çıkmasını bekleyenler, fazla umutlanmasınlar...
Karar, Güvenlik Konseyi'ne ABD tarafından sunulan tasarının aynen kabulü şeklinde olacaksa, - ki öyle görünüyor - bunun "meşruiyet" koşulunu karşılayacağı çok kuşkulu.
Nitekim BM Genel Sekreteri Kofi Annan ve Fransa ile Almanya başta olmak üzere Güvenlik Konseyi'nin birçok üyesi, bu kararı hem BM'nin Irak'ta daha aktif bir rol oynaması, hem oradaki askeri varlığının yasallaştırılması bakımından yeterli bulmadıkları mesajını şimdiden vermiş bulunuyorlar.
* * *
BÜYÜK umut bağlanan yeni Amerikan karar tasarısı, eskisinden biraz farklı olmakla beraber, iki temel noktayı esas tutuyor: Birincisi, çokuluslu askeri gücün gene ABD komutası altında olması ve BM'nin bu konudaki rolünün sınırlı kalmasıdır. İkincisi ise, ABD hakimiyetindeki siyasi otoritenin Iraklılara devrinin zamana bırakılmasıdır.

Yazının Devamı

AB şimdi hem yakın, hem uzak...

3 Ekim 2003

"Yakın"laştıran faktör, Türkiyenin Kopenhag kriterlerine uymak konusunda gösterdiği olağanüstü çaba ve AB yöneticilerinin bunu üyelik müzakerelerinin başlatılması için olumlu bir gelişme saymasıdır."Uzak"laştıran neden ise, Kıbrıs sorununun iyice tıkanması ve AB yetkililerinin bu konuda Türk tarafından bekledikleri tutum değişikliğini görmezlerse, bunun 2004 sonunda, Türkiyenin üyelik müzakereleri için bir engel oluşturacağını açıkça söylemesidir.Son günlerde AB merkezinden gelen bu karışık sinyallerden çıkarılabilecek sonuç şu: ABnin yakında yayımlayacağı İlerleme Raporu, Türkiyenin siyasi reformlar alanında kaydettiği "ilerlemeler"e takdir ile değinecek ve üyelik müzakereleri için de umut verici bir mesaj verecek. Ancak bu, ABden 2004 yılı sonunda beklenen kararın olumlu olacağını garanti etmez. Kıbrıs sorunu - çözümlenmediği takdirde - özellikle Güney Kıbrısın üyeliğinin kesinleşeceği Mayıs 2004ten sonra, yolu tıkayan ciddi bir engel olarak ortaya çıkacak...***SON zamanlarda ABnin ağır topları sayılan Schröderden Chiraca ve komisyonun ünlü siması Verheugene kadar pek çok resmi ağızdan, gerçekten Türkiyenin üyeliğe yakınlaştığına dair sevindirici beyanlar duyuldu.Ancak bu güzel

Yazının Devamı

AB şimdi hem yakın, hem uzak...

3 Ekim 2003

<#comment>
<#comment>
TÜRKİYE, AB'ye hiç bu kadar yakın, fakat aynı zamanda bu kadar uzak da olmamıştı...
"Yakın"laştıran faktör, Türkiye'nin Kopenhag kriterlerine uymak konusunda gösterdiği olağanüstü çaba ve AB yöneticilerinin bunu üyelik müzakerelerinin başlatılması için olumlu bir gelişme saymasıdır.
"Uzak"laştıran neden ise, Kıbrıs sorununun iyice tıkanması ve AB yetkililerinin bu konuda Türk tarafından bekledikleri tutum değişikliğini görmezlerse, bunun 2004 sonunda, Türkiye'nin üyelik müzakereleri için bir engel oluşturacağını açıkça söylemesidir.
Son günlerde AB merkezinden gelen bu karışık sinyallerden çıkarılabilecek sonuç şu: AB'nin yakında yayımlayacağı İlerleme Raporu, Türkiye'nin siyasi reformlar alanında kaydettiği "ilerlemeler"e takdir ile değinecek ve üyelik müzakereleri için de umut verici bir mesaj verecek. Ancak bu, AB'den 2004 yılı sonunda beklenen kararın olumlu olacağını garanti etmez. Kıbrıs sorunu - çözümlenmediği takdirde - özellikle Güney Kıbrıs'ın üyeliğinin kesinleşeceği Mayıs 2004'ten sonra, yolu tıkayan ciddi bir engel olarak ortaya çıkacak...
***

Yazının Devamı

Hep aynı senaryo...

2 Ekim 2003

Karar ulusal basına pek yansımamış, Ermeni toplumu dışında Vaud kantonunda bile pek az insan bu konu ile ilgilenmişti.Ankaradaki İsviçre Büyükelçiliği dahi 23 Eylül tarihli karardan haberdar değildi. Ta ki, Büyükelçi Kurt O. Wyss önceki gün Dışişleri Bakanlığına çağrılıncaya kadar...Bakanlık büyükelçiye, Vaud Meclisinin kararını protesto etmek için, İsviçre Dışişleri Bakanı Micheline Calmy - Reyin önümüzdeki hafta Türkiyeye yapacağı resmi ziyaretin iptalini istediğini bildirdi.Ankaranın talebinin başkent Berne iletilmesinden sonra, bizzat Bakan buna tepki gösterdi, İsviçre basını da olaya geniş yer verdi.Şimdi herkes bu vesile ile, Vaud kantonundaki Meclisten Ermeni yanlısı bir karar çıktığını öğrenmiş bulunuyor...***İSVİÇRE konfederasyonu içindeki bir yerel meclisin Ermenilerle ilgili bir karar alması nasıl oldu?Bölgede Ermeni kökenli İsviçreliler sayıca az da olsalar çok iyi örgütlenmiş durumdalar. Tıpkı Cenevre bölgesinde olduğu gibi. Beş yıl önce oradaki yerel meclisten de benzer (hatta daha sert) bir karar çıkmıştı. Bu kez Ermeni lobisi Vaud kantonunda etkinliğini göstermeyi başardı...İsviçreli diplomatlar aslında İsviçre devletinin resmi politikasının bu gibi yerel

Yazının Devamı

Hep aynı senaryo...

2 Ekim 2003

<#comment>
<#comment>
GEÇEN hafta İsviçre'nin 26 kantonundan biri olan Vaud bölgesinin Meclisi, "Ermeni soykırımının tanınması ile ilgili önlemlerin incelenmesini" isteyen bir karar aldığı zaman, ülkenin kamuoyu bunun farkına bile varmamıştı.
Karar ulusal basına pek yansımamış, Ermeni toplumu dışında Vaud kantonunda bile pek az insan bu konu ile ilgilenmişti.
Ankara'daki İsviçre Büyükelçiliği dahi 23 Eylül tarihli karardan haberdar değildi. Ta ki, Büyükelçi Kurt O. Wyss önceki gün Dışişleri Bakanlığı'na çağrılıncaya kadar...
Bakanlık büyükelçiye, Vaud Meclisi'nin kararını protesto etmek için, İsviçre Dışişleri Bakanı Micheline Calmy - Rey'in önümüzdeki hafta Türkiye'ye yapacağı resmi ziyaretin iptalini istediğini bildirdi.
Ankara'nın talebinin başkent Bern'e iletilmesinden sonra, bizzat Bakan buna tepki gösterdi, İsviçre basını da olaya geniş yer verdi.

Yazının Devamı

İyi ki uyum yasaları var...

1 Ekim 2003

"Aykırı" derken kastettiğimiz şey, Türkiyede Meclisin çıkarmış olduğu "uyum yasaları"nın - yani siyasi reformların - "lafzına ve ruhuna" ters düşen uygulamalardır.İşte son birkaç örnek: Türkiyeye 10 gün önce giriş yapan dünyanın en büyük "yüzen kitap fuarı" Doulos gemisinde yabancı kitap satışı yapılamıyor. Sebep: Emniyet makamlarının yabancı kitapların "ulusal bütünlüğe zarar verip vermediği" konusunda henüz bir karara varamaması. "Milliyet"in çeşitli nüfus müdürlüklerini kapsayan bir anketi, İçişleri Bakanlığının genelgesine rağmen, yeni doğanlara verilebilecek Kürtçe veya yabancı isimleri hala yasakladığını gösteriyor. Bu ilginç araştırma, İstanbul gibi bir kentte yeni kurallara uymadıklarını ortaya koydu... Almanyadaki bir konsere katılan müzisyen Haluk Levent, İstanbula dönüşünde, "Kürt festivali"ndeki rolünü sorgulamak isteyen polis tarafından 2 gün gözaltında tutuldu ve serbest bırakıldı. Ve oldukça farklı bir haber. Halen İngilterede doktora yapmakta olan gazeteci Şafak Pavey, Beyoğlunda beraber olduğu bir grup yabancı gazetecinin önünde otoparkçılar tarafından tekme tokat dövüldü. Çok üzücü bir olay; ama bunun ilginç yanı, saldırgan otoparkçının şu sözü: "Eğer AB uyum

Yazının Devamı