Belge tartışması ve... Yeni durum...

24 Eylül 2003

<#comment>
<#comment>
Fikret Bila'nın "Milliyet"te, Sedat Ergin'in de "Hürriyet"te açıkladıkları Irak ile ilgili belgeler, Türk siyasi çevrelerinde ve basınında Türkiye'nin savaşa katılmamasının sonuçları konusunda ilginç tartışmalara yol açtı.
İlk bakışta bu belgelerin ortaya koyduğu gerçek ABD ile sıkı pazarlıklar sonunda varılan ve Ankara'nın bazı önemli şartlarını içeren Meclis'in hükümet tezkeresini kılpayı ile reddetmesi nedeni ile, rafa kalkmış olduğudur.
Bu belgelere göre eğer varılan mutabakat yaşama geçirilseydi, Türk askeri Kuzey Irak'a girecek, belli başlı noktaları kontrol altında tutacak, Kürt Peşmergelerinin savaş bittikten sonra silahsızlanmasını sağlayacak, Barzani ve Talabani'nin bölgede hakimiyet kurmalarına meydan bırakmayacak ve PKK militanlarını saf dışı edebilecekti...
***
Gerçekten bunlar olacak mıydı? Diğer bir deyişle, eğer o zaman Başbakan olan Abdullah Gül - ve de AKP lideri Tayyip Erdoğan - ABD ile varılan mutabakatın ışığında Meclis'e sunulan tezkereyi layıkı ile savunsaydı. Bütün bu avantajlar sağlanabilecek miydi?

Yazının Devamı

BMnin hali... ve meşruiyet

23 Eylül 2003

191 üyeli BM Genel Kurulunun yeni çalışma döneminde ele alacağı konular arasında Genel Sekreter Kofi Annanın örgütün yeniden yapılanmasını öneren bir raporu da yer alıyor.Son Irak krizi, BMnin Annanın deyişi ile 21. yüzyılın realitelerine ayak uydurması ve bu bağlamda bazı "radikal reformlar"ın gerçekleştirilmesi lüzumunu ortaya koydu.Genel Sekreterin raporundan da anlaşıldığı gibi 58 yıllık bir geçmişi olan dünya teşkilatının bugünkü yapısı ve sistemi, zamanımızın sorunlarına çözüm sağlayacak durumda değil.Kofi Annan örnek olarak Güvenlik Konseyini alıyor ve öncelikle BMnin bir nevi karar mercii olan bu organının yeniden yapılanmasını öneriyor.***BM İkinci Dünya Savaşının sonunda kurulduğunda 51 üyesi vardı. Güvenlik Konseyinde temsil edilen 15 ülkeden beşinin ("Beş Büyükler"in) veto hakkı vardı.Bugün BMnin 191 üyesi var. Güvenlik Konseyinin üye sayısı gene 15 ve veto hakkına sahip "devamlı üyeler" de gene sadece beş...Genel Sekreter Konseyin üye sayısı ile birlikte veto hakkına sahip ülke sayısının da artırılmasını öneriyor.Annan haklı. BMde köklü reform şart. Irak krizi bu ihtiyacı daha da hissettirdi. Dünya örgütü günümüzün dertlerine ve ihtiyaçlarına göre kendisine yeni bir

Yazının Devamı

BM'nin hali... ve meşruiyet

23 Eylül 2003

<#comment>
<#comment>
Irak konusunda BM'nin "meşruiyeti"nin arandığı ve BM'ye daha aktif bir rol verilmesinin istendiği bir sırada, bizzat dünya örgütünün geleceği gündeme geliyor.
191 üyeli BM Genel Kurulu'nun yeni çalışma döneminde ele alacağı konular arasında Genel Sekreter Kofi Annan'ın örgütün yeniden yapılanmasını öneren bir raporu da yer alıyor.
Son Irak krizi, BM'nin Annan'ın deyişi ile 21. yüzyılın realitelerine ayak uydurması ve bu bağlamda bazı "radikal reformlar"ın gerçekleştirilmesi lüzumunu ortaya koydu.
Genel Sekreter'in raporundan da anlaşıldığı gibi 58 yıllık bir geçmişi olan dünya teşkilatının bugünkü yapısı ve sistemi, zamanımızın sorunlarına çözüm sağlayacak durumda değil.
Kofi Annan örnek olarak Güvenlik Konseyi'ni alıyor ve öncelikle BM'nin bir nevi karar mercii olan bu organının yeniden yapılanmasını öneriyor.

Yazının Devamı

İlke mi, çıkar mı?

20 Eylül 2003

Bu sorunun yanıtını herhalde bu hafta öğrenebileceğiz.ABDnin yeni çalışma dönemine giren BMye sunacağı bir karar tasarısı, bir ölçüde Dünya Örgütünün Irakta aktif bir rol almasını - ve ABDnin sorumluluklarını kısmen paylaşmasını - öngörüyor.Ancak tasarı bu şekli ile ABDnin müttefiklerinin dahi desteğini sağlamaktan uzak. Bunların başında Fransa ve Almanya geliyor. Bu iki ülkenin liderleri, Jacques Chirac ile Gerhard Schröder, önümüzdeki hafta Başkan Bush ile bu konuyu enine boyuna tartışacaklar.Bu görüşmeler öncesinde, önceki gün Berlinde gerçekleşen Chirac - Schröder buluşmasından çıkan sonuç, Irakın geleceği ve BMnin rolü konusunda Atlantikin iki yakasının bir araya gelmesi şansının çok zayıf olduğunu ortaya koyuyor. Bu bakımdan BMden, Türkiye dahil çok yerde tartışılan "meşruiyet" sorununu halledecek bir karar beklemek de (en azından şu anda) pek gerçekçi görünmüyor.***BERLİNdeki görüşmenin ardından Chirac, bilinen "Fransız - Alman pozisyonu"nu teyit etti. Bu tutum iki temel öğe içeriyor: 1) ABD Iraktaki askeri sorumluluğunu BMye devretmeli, BM şemsiyesi altında oluşturulacak çokuluslu güç, barış ve istikrarı sağlamalı... 2) Irakın yönetimi en kısa zamanda geçici bir Irak

Yazının Devamı

İlke mi, çıkar mı?

20 Eylül 2003

<#comment>
<#comment>
BM'den nihayet Irak'a karşı girişilen askeri müdahaleyi yasallaştıracak ve uluslararası bir mutabakat sağlayacak bir karar çıkabilecek mi?
Bu sorunun yanıtını herhalde bu hafta öğrenebileceğiz.
ABD'nin yeni çalışma dönemine giren BM'ye sunacağı bir karar tasarısı, bir ölçüde Dünya Örgütü'nün Irak'ta aktif bir rol almasını - ve ABD'nin sorumluluklarını kısmen paylaşmasını - öngörüyor.
Ancak tasarı bu şekli ile ABD'nin müttefiklerinin dahi desteğini sağlamaktan uzak. Bunların başında Fransa ve Almanya geliyor. Bu iki ülkenin liderleri, Jacques Chirac ile Gerhard Schröder, önümüzdeki hafta Başkan Bush ile bu konuyu enine boyuna tartışacaklar.
Bu görüşmeler öncesinde, önceki gün Berlin'de gerçekleşen Chirac - Schröder buluşmasından çıkan sonuç, Irak'ın geleceği ve BM'nin rolü konusunda Atlantik'in iki yakasının bir araya gelmesi şansının çok zayıf olduğunu ortaya koyuyor. Bu bakımdan BM'den, Türkiye dahil çok yerde tartışılan "meşruiyet" sorununu halledecek bir karar beklemek de (en azından şu anda) pek gerçekçi görünmüyor.

Yazının Devamı

Hesaplar (ve dengeler) altüst...

19 Eylül 2003

Son 48 saat içinde yapılan açıklamalar, iki önemli gerekçeyi çürüttü.Açıklamayı yapanlardan birinin bizzat Başkan Bush olması çok ilginç. Daha birkaç gün önce Başkan Yardımcısı Dick Cheney, hala müdahale nedenlerinden biri olarak, Saddam Hüseyinin 11 Eylül saldırısı ve El Kaide örgütü ile olan "ilintisi"ni gösteriyordu. Dün ise Bush, bu konuda herhangi bir kanıtın bulunamadığını itiraf etti...Diğer açıklama, BMnin silah denetçisi Hans Blixten geldi. Bu kez kesin bir ifade kullanan Blix, Irakın kitlesel imha silahlarına sahip olmadığını ve bunları on yıl önce ortadan kaldırdığını belirtti...* * *Peki, ABD Iraka neden saldırdı? Akla hemen gelen "petrol", önemli bir gerekçe olmakla beraber, konuyu daha geniş çerçevede, Bush yönetiminin benimsediği dış politika konseptinin ve stratejik emellerinin ışığında değerlendirmek lazım.Bushun akıl hocaları durumundaki çevreler, Iraka karşı askeri harekat planlanırken, esas amacın bölgeyi yeniden yapılandırmak, bu arada Arap - İsrail anlaşmazlığını çözmek, demokrasiyi getirmek olduğunu da söylüyorlardı. Diğer bir deyişle, Washington Iraktaki askeri - siyasi varlığı ile bir "Pax Americana" projesini yaşama geçirmeyi hedefliyordu...Irakın işgali

Yazının Devamı

Hesaplar (ve dengeler) altüst...

19 Eylül 2003

<#comment>
<#comment>
Bush yönetiminin Irak'a saldırmak için öne sürdüğü "resmi" gerekçelerin doğru olmadığı her geçen gün daha açıkça ortaya çıkıyor.
Son 48 saat içinde yapılan açıklamalar, iki önemli gerekçeyi çürüttü.
Açıklamayı yapanlardan birinin bizzat Başkan Bush olması çok ilginç. Daha birkaç gün önce Başkan Yardımcısı Dick Cheney, hala müdahale nedenlerinden biri olarak, Saddam Hüseyin'in 11 Eylül saldırısı ve El Kaide örgütü ile olan "ilintisi"ni gösteriyordu. Dün ise Bush, bu konuda herhangi bir kanıtın bulunamadığını itiraf etti...
Diğer açıklama, BM'nin silah denetçisi Hans Blix'ten geldi. Bu kez kesin bir ifade kullanan Blix, Irak'ın kitlesel imha silahlarına sahip olmadığını ve bunları on yıl önce ortadan kaldırdığını belirtti...
* * *

Yazının Devamı

Sabır ve sebat...

18 Eylül 2003

Türkiyeye resmi bir ziyarette bulunan 64 yaşındaki Portekiz lideri, dün DEİKe bağlı Türk - Portekiz İş Konseyinin İstanbulda düzenlediği yemekte, "bir dost olarak" konuşurken, kendi ülkesinin bu konudaki tecrübelerini de naklederek bazı mesajlar verdi."Portekizin AB ile üyelik müzakereleri de uzun sürdü" dedi Sampaio. Gerçekten Portekizin - komşusu İspanya gibi - müzakere süreci tam 7 yıl tuttu. "Ancak bu süreç ülkenin kalkınmasına, gelişmesine de yardımcı oldu... AB ile müzakereler hiç bitmez. Bakın, masada yanımda oturan (AB işlerinden sorumlu) Bakan, hala çetin müzakerelerde bulunuyor"...***Sampaio, ABnin Türkiyeyle 2004ün sonunda müzakereleri başlatma kararını alacağını umuyor. Gerek DEİKin toplantısında, gerekse Ankarada verdiği demeçlerde vurguladığı husus şu: Türkiye reformlar yolunda büyük mesafe katetti. Şimdi insan hakları ve demokrasi kriterleri ile ilgili ilerlemelerin yaşama geçmesi, yani uygulama aşamasına geçilmesi önemli. Türkiye sebatla bu yolda ilerlerse, AB üyeliğini - tabii bu uzun ve çetin müzakere sürecinin sonunda - gerçekleştirebilecektir.Portekiz Cumhurbaşkanı Türkiyenin jeopolitik konumunun önemli olduğunu düşünmekle beraber, AB açısından bazı "manevi

Yazının Devamı