Gerçeğin iki yüzü...

24 Temmuz 2003

39 yaşındaki Uday, yakınlarının dahi canına kıyan, evli kadınlara tecavüz eden, düşman olarak gördüğü kimselere işkence yapmaktan zevk duyan bir sadist idi. 36 yaşındaki Kusay ise siyasi gücünden aldığı cesaretle rejim karşıtı saydığı binlerce insanı katleden, kalabalık hapishanelerde "toplu temizlik" yapılması emrini veren bir zalimdi...Kendi halkına karşı öylesine amansız davranan Saddam oğullarının öldürülmesi ile, eski rejimin bir kalıntısı daha silinmiş oldu.Bu olay, son haftalarda dikkatlerin daha çok Iraktaki Amerikan işgali üzerinde toplandığı bir sırada, Saddam yönetiminin zalim ve keyfi davranışlarını ve sonuçta ülkesine yaptığı kötülükleri yeniden hafızalarda canlandırdı.Aslında savaşa ve Amerikan işgaline karşı olanların da unutmaması gereken bir gerçek bu...***UDAY ile Kusayın Musulda gizlendikleri yerde öldürülmesi Irakta son günlerde her gün bir - iki askerini kaybeden ABDnin moralini yükseltmiş görünüyor. 15 milyon dolar karşılığında yapılan bir ihbarın sonucu da olsa, bu operasyon bir "askeri" başarı...Ama bu, Irakta gerçekten "siyasi" istikrarın sağlanmasına, yol açabilecek mi?Kuşkusuz bu olay - Musuldaki sevinç gösterilerinde görüldüğü gibi - pek çok Iraklıyı

Yazının Devamı

Gerçeğin iki yüzü...

24 Temmuz 2003

<#comment>   
   <#comment>   
   IRAK halkı onlara "kurt" ile "yılan" adını takmıştı. Uday ile Kusay, babaları Saddam Hüseyin'in kurduğu rejimin standartlarına göre bile, birer "canavar" sayılıyordu...
   39 yaşındaki Uday, yakınlarının dahi canına kıyan, evli kadınlara tecavüz eden, düşman olarak gördüğü kimselere işkence yapmaktan zevk duyan bir sadist idi. 36 yaşındaki Kusay ise siyasi gücünden aldığı cesaretle rejim karşıtı saydığı binlerce insanı katleden, kalabalık hapishanelerde "toplu temizlik" yapılması emrini veren bir zalimdi...
   Kendi halkına karşı öylesine amansız davranan Saddam oğullarının öldürülmesi ile, eski rejimin bir kalıntısı daha silinmiş oldu.
   Bu olay, son haftalarda dikkatlerin daha çok Irak'taki Amerikan işgali üzerinde toplandığı bir sırada, Saddam yönetiminin zalim ve keyfi davranışlarını ve sonuçta ülkesine yaptığı kötülükleri yeniden hafızalarda canlandırdı.
   Aslında savaşa ve Amerikan işgaline karşı olanların da unutmaması gereken bir gerçek bu...

Yazının Devamı

Çevik Paşanın tavsiyesi...

23 Temmuz 2003

Ortada iki karşıt görüş var:Iraka asker gönderilmesine karşı olanlara göre, Türkiye halen Irak halkının direnişiyle karşılaşan Amerikan işgaline ortak olmamalı. Böyle karışık bir ortamda Mehmetçik için bir risk almaya gerek yok. Üstelik Süleymaniye rezaletinden sonra Türk askerinin ABDye destek vermesi de bir saçmalık...Asker gönderilmesine taraftar olanlar ise, Türkiyenin Irakta askeri varlığının bulunmasının lüzumuna inanıyor ve ancak bu şekilde Irakın geleceği üzerinde söz sahibi olabileceğini savunuyor. Kaldı ki, ABD ile ilişkilerin yeniden canlandırılması da, böyle bir askeri işbirliğinin kurulması ile mümkündür.Bu iki görüş etrafındaki tartışmalar herhalde önümüzdeki günlerde daha da kızışacak. Ancak şu sırada bu konuda "çok bilinmeyenler" var: ABD tam olarak ne istiyor? Washington BM şemsiyesi altında bir uluslararası kuvvete razı mı, yoksa şimdiki "istikrar gücü"nü kendi otoritesi ve nüfuzu altında tutmaya mı kararlı? Önce bunun netleşmesi lazım. Ayrıca eğer Türk askerinin Irakta görevlendirilmesi konusu ciddi olarak görüşülecekse, bu görevin tüm şartlarının (statüsünden konuşlanacağı bölgeye kadar) açıklık kazanması da şart.***TÜRKİYEde bu konuda görüşüne ve tavsiyelerine

Yazının Devamı

Çevik Paşa'nın tavsiyesi...

23 Temmuz 2003

<#comment>   
   <#comment>   
   TÜRKİYE Irak'a "asker göndersin mi, göndermesin mi" tartışması, henüz bu konuda esas müzakereler başlamadan ve hükümet bir karar almadan, başladı bile. Ve bu mesele - aynen Irak Savaşı öncesinde Amerikan askerlerine Türkiye'den geçiş izni verilip verilmemesi üzerindeki tartışmalar gibi - toplumu şimdiden ikiye bölmüş durumda.
   Ortada iki karşıt görüş var:
   Irak'a asker gönderilmesine karşı olanlara göre, Türkiye halen Irak halkının direnişiyle karşılaşan Amerikan işgaline ortak olmamalı. Böyle karışık bir ortamda Mehmetçik için bir risk almaya gerek yok. Üstelik Süleymaniye rezaletinden sonra Türk askerinin ABD'ye destek vermesi de bir saçmalık...
   Asker gönderilmesine taraftar olanlar ise, Türkiye'nin Irak'ta askeri varlığının bulunmasının lüzumuna inanıyor ve ancak bu şekilde Irak'ın geleceği üzerinde söz sahibi olabileceğini savunuyor. Kaldı ki, ABD ile ilişkilerin yeniden canlandırılması da, böyle bir askeri işbirliğinin kurulması ile mümkündür.
   Bu iki görüş etrafındaki tartışmalar herhalde önümüzdeki günlerde daha da

Yazının Devamı

Gülün gezisinden beklenen

22 Temmuz 2003

Aslında bu beklentileri de yüksek tutmamak lazım. Gül Türk - ABD ilişkilerinde üst üste çıkan iki krizin (tezkere olayı ile Süleymaniye skandalının) yol açtığı kritik bir aşamada bu ziyaretini gerçekleştiriyor. Amaç, ilişkilerdeki hasarı onarmak, karşılıklı çıkarları ve de stratejileri yeniden ayarlamaya çalışmaktır.Şu da bir gerçek ki, ilişkiler bir günde, bir olay yüzünden bozulabilir; ama bir günde ve bir ziyaretle tam olarak eski haline dönmez. Bunun gerçekleşmesi için her şeyden önce iki tarafın da bunu içtenlikle istemesi ve bu yönde kararlılık göstermesi şart.Halen gerek Türk gerekse Amerikan yetkilileri, "geçmişi bırakıp geleceğe bakmak" ve "çatışma yerine işbirliği sağlamak" anlayışı ile böyle bir kararlılık gösteriyorlar. Gülün Washington gezisini (daha önce ABD Dışişleri Bakanı Collin Powellın ve son olarak iki Amerikalı komutanın Ankara ziyareti gibi) bu çerçevede değerlendirmek gerek.***TÜRK - ABD ilişkilerinin zedelenmesine Irakla ilgili sürtüşmeler sebep olduğuna göre, "hasarın tamiri" amacına yönelik Washingtondaki görüşmelerde ele alınacak başlıca konu da, Irak olacaktır.Bu bağlamda Türk tarafının beklentisi, Kuzey Iraka hakim olan ABDnin, terörist listesinde de

Yazının Devamı

Gül'ün gezisinden beklenen

22 Temmuz 2003

<#comment>   
   <#comment>   
   DIŞİŞLERİ Bakanı Abdullah Gül Washington'a "gitmeli miydi, gitmemeli miydi" tartışmasını sürdürmenin artık bir yararı yok. Gül bugün gidiyor. Dolayısı ile, tartışmalarda kullanılan lehteki ve aleyhteki argümanları bir yana bırakıp, bu gezinin ne ölçüde beklentileri karşılayacağına bakmak daha doğru olur.
   Aslında bu beklentileri de yüksek tutmamak lazım. Gül Türk - ABD ilişkilerinde üst üste çıkan iki krizin (tezkere olayı ile Süleymaniye skandalının) yol açtığı kritik bir aşamada bu ziyaretini gerçekleştiriyor. Amaç, ilişkilerdeki hasarı onarmak, karşılıklı çıkarları ve de stratejileri yeniden ayarlamaya çalışmaktır.
   Şu da bir gerçek ki, ilişkiler bir günde, bir olay yüzünden bozulabilir; ama bir günde ve bir ziyaretle tam olarak eski haline dönmez. Bunun gerçekleşmesi için her şeyden önce iki tarafın da bunu içtenlikle istemesi ve bu yönde kararlılık göstermesi şart.
   Halen gerek Türk gerekse Amerikan yetkilileri, "geçmişi bırakıp geleceğe bakmak" ve "çatışma yerine işbirliği sağlamak" anlayışı ile böyle bir kararlılık gösteriyorlar. Gül'ün

Yazının Devamı

Ya "Annan planı", ya da?..

19 Temmuz 2003

Yakın geçmişte bu "ikinci yol diplomasisi"nin çok yararı görüldü. Bunun en canlı örneğini, Türk - Yunan ilişkileri oluşturuyor...Kıbrıs meselesinde yıllar boyunca anlaşmazlığın özü üzerinde çeşitli platformlarda yapılan müzakereler hiçbir sonuç vermemiştir. Ne yazık ki bu arada iki toplumu yakınlaştıracak "güven artırıcı önlemler" cinsinden herhangi bir adım da atılmamıştır. Denktaş yönetimi geçen nisanda iki toplumu ayıran kapıları açmak suretiyle, bu yönde cesur bir atılım yapmıştır. Bunun adada havayı birdenbire nasıl değiştirdiği şimdi ortada.Denktaş geçen hafta aynı yolda bir ikinci adım atarak Maraş'ın ve Lefkoşa Havaalanı'nın açılmasını önermiş, Türkiye de Rum tarafına liman ve havaalanları ile ilgili benzer bir jest yapmıştır.Ne var ki, Rum yönetimi bu son açılıma olumsuz bir tepki göstermiş bulunuyor. BM, ABD ve AB de bu konuda destekleyici bir tavır almaktan uzak.***PAPADOPULOS yönetiminin bu önerilere karşı çıkmasının nedeni, Denktaş'ın "esas çözüm yolunu saptırmaya çalıştığı" görüşünde olması ve "nasıl olsa AB takvimi lehimizde işliyor" rahatlığı içinde bulunmasıdır.Ancak uluslararası camianın da dolaylı olarak aynı eğilimi taşıdığı, "artık bu tür önlemler için zaman

Yazının Devamı

Ya "Annan planı", ya da?..

19 Temmuz 2003

<#comment>
<#comment>     GÜNÜMÜZDE uluslararası sorunların çözümlenememesi halinde başvurulan yöntemlerden biri, "güven artırıcı önlemler" uygulamaktır. Amaç, anlaşmazlığın hallini kolaylaştıracak daha müsait bir ortam hazırlamak ve diyalog kanallarını açık tutmaktır.
     Yakın geçmişte bu "ikinci yol diplomasisi"nin çok yararı görüldü. Bunun en canlı örneğini, Türk - Yunan ilişkileri oluşturuyor...
     Kıbrıs meselesinde yıllar boyunca anlaşmazlığın özü üzerinde çeşitli platformlarda yapılan müzakereler hiçbir sonuç vermemiştir. Ne yazık ki bu arada iki toplumu yakınlaştıracak "güven artırıcı önlemler" cinsinden herhangi bir adım da atılmamıştır. Denktaş yönetimi geçen nisanda iki toplumu ayıran kapıları açmak suretiyle, bu yönde cesur bir atılım yapmıştır. Bunun adada havayı birdenbire nasıl değiştirdiği şimdi ortada.
     Denktaş geçen hafta aynı yolda bir ikinci adım atarak Maraş'ın ve Lefkoşa Havaalanı'nın açılmasını önermiş, Türkiye de Rum tarafına liman ve havaalanları ile ilgili benzer bir jest yapmıştır.
     Ne var ki, Rum yönetimi bu son açılıma olumsuz bir

Yazının Devamı