<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
BİR bu eksikti! Türkiye'nin dış politikada başı zaten Irak, Kıbrıs, ABD ile ilişkiler gibi sorunlarla dertte iken, şimdi gene yanı başında - bu kez Azerbaycan'da - kafa yormasını gerektirecek bir durum ortaya çıktı.
Oysa Türkiye'nin doğu sınırındaki Kafkasya son zamanlarda nispeten sakindi ve Türk diplomasisi de bu bölgede "vaziyete hakimdi". Özellikle Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev'in Türkiye'ye verdiği birinci derecede önem sayesinde, Ankara'nın Bakü ile ilişkileri, "stratejik işbirliği"ni de içeren bir "kardeşlik ekseni" oluşturmuştu.
Ne yazık ki Haydar Aliyev şimdi ağır hasta ve açıkçası artık devlet fonksiyonlarına dönmesi şansı da yok. Bu bağlamda oğlu İlham'ı başbakan olarak ataması, "ikinci Aliyev dönemi"ne geçişin ilk aşaması sayılıyor.
***
TÜRKİYE açısından önemli olan, kuşkusuz Azerbaycan'ın bu geçişi sarsıntısız gerçekleştirmesi ve Haydar Aliyev'in sağladığı istikrarı ve siyasal - ekonomik gelişme hızını sürdürebilmesidir.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
AZERBAYCAN Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev'in Ankara'daki hasta yatağından oğlu İlham'ı başbakan olarak ataması, kendisinden sonra ülkesinin başında mutlaka gene bir Aliyev olmasını istediğini gösteriyor.
80 yaşındaki baba Aliyev böylece Azerbaycan'da iktidar değişikliğinin sarsıntısız gerçekleşeceğini ve 30 yıl süren kendi döneminde sağlanan istikrarın devam edebileceğini düşünmüş olsa gerek...
Bu atamanın ortaya koyduğu diğer bir gerçek de, Haydar Aliyev'in günlerinin sayılı olduğuna ve görevini devretmek zamanının geldiğine kanaat getirmiş olmasıdır.
Baba Aliyev'in GATA Hastanesi'nden Bakü'ye gönderdiği tayin mektubu Azerbaycan'da artık yeni bir dönemin başlamakta olduğunun ilk işaretini veriyor...
* * *
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
HÜKÜMETİN Irak'a asker gönderme konusunda kararını aceleye getirmek istememesi, doğru bir yaklaşım. Önce bütün ilgili kurumların ve birimlerin görüşlerinin alınması, yerinde (Irak'ta) ve ilgili (dış) merkezlerde gereken sondajların yapılması ve kararın kapsamlı bir değerlendirmeden sonra verilmesi, en salim yol...
Kaldı ki, ABD de çok acele bir karar için Ankara'yı sıkıştırmıyor. Washington Türkiye'nin böyle bir karar almasının zorluklarını biliyor. ABD yetkilileri Ankara'dan en geç eylül ayı içinde (yani iki ay zarfında) bir cevap beklediklerini söylüyorlar.
Türkiye'deki bir Amerikalı diplomatın deyişi ile, Ankara "kararını ve kararlılığını" bir şekilde mutlaka bildirmeli. Yanıt "evet" de olsa, "hayır" da olsa, ABD yönetimi Türkiye'nin bu konuda niyetini net olarak bilmek durumunda.
***
AMERİKALILARIN şimdi böyle konuşmalarının nedeni, geçen mart ayında Meclis'in malum tezkereyi reddetmesinin şokunu bir kez daha yaşamak istememeleridir.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
AB ile Kopenhag kriterleri alanında uyum sağlamaya yönelik reform paketlerinin sonuncusu - yani yedincisi - de Meclis'ten geçti. Böylece Türkiye demokratikleşme - ve sivilleşme - yönünde kısa zamanda büyük adımlar atmış bulunuyor.
Türk halkının bu başarıdan ötürü, çok kararlı davranan hükümete ve Meclis'e bir teşekkür borcu vardır.
Bu sonuç, Türkiye'nin sadece AB'nin üyelik için öne sürdüğü şartları yerine getirmiş olmasından ve böylece AB kapılarını zorlamasından ibaret değildir. Bu sonucun önemli yanı, Türk ulusunun arzuladığı ve hak ettiği bazı önemli ilerlemelerin (örneğin hak ve özgürlükler alanındaki değişikliklerin) gerçekleştirilmiş olmasıdır.
AB'nin bu konudaki rolünün önemi, "itici bir güç" işlevini görmesi ve reformların belirli standartlara göre yasalaşmasını hızlandırmış olmasıdır. Bunun da "milletin hayrına" bir sonuç olduğu açık...
* * *
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
SURİYE Başbakanı Mustafa Miro'nun Türkiye ziyareti, Türk - Suriye ilişkilerinde uzun bir soğukluk döneminden sonra başlayan yakınlaşma sürecinde bir dönüm noktası oluşturuyor.
Bunun bir Suriye Başbakanı'nın 17 yıldan beri Türkiye'ye gerçekleştirdiği ilk resmi gezi olması, ilişkilerin nereden nereye geldiğini ortaya koyan en canlı belirti.
Dün DEİK'e bağlı Türk - Suriye İş Konseyi'nin İstanbul'da düzenlediği yemekli toplantıda konuşan konuk Başbakan, iki ülke arasında şimdi "stratejik ilişkiler" dönemine girilmekte olduğunu söyledi ve ekonomik kesimdeki hızlı gelişmenin diğer alanlara da yayılacağı umudunu dile getirdi.
Gerçekten 3 - 4 yıl öncesine kadar Türk - Suriye ilişkilerinin hali hatırlanırsa, ulaşılan noktanın önemi daha iyi anlaşılır.
***
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
TÜRKİYE'nin Irak krizinin başından bu yana karşılaştığı en zor durum, bu ülkeye asker gönderip göndermeme konusunda karar almak. Bu, 1 Mart'ta Meclis'in reddettiği malum tezkere ile ilgili durumdan da zor.
Gerçi Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Irak'a asker gönderme veya göndermeme seçeneğini, tezkere olayından daha kolay sayıyor ve şöyle diyor: "O dönemle fark var. O sırada savaş vardı. Savaşa gidiyorduk. Şu anda savaş yok. Irak'ın istikrara kavuşturulması ve yeniden yapılanması söz konusu"...
Ne var ki, başka yönden önemli bir fark var: O zaman tezkere sadece ABD askerlerine Kuzey Irak'a geçiş izninin verilmesi ile ilgili idi. Yani Irak'a Türk askerinin sevki ve Ankara'nın savaşa katılma yönünde bir angajmana girmesi söz konusu değildi. Şimdi ise, her ne kadar bitti deniyorsa da, başka şekilde devam eden bir savaş ortamında, Türk askerinin Irak'ın belirli bir bölgesinde görevlendirilmesi söz konusu...
Bu bakımdan bizce asker göndermekle ilgili karar, mart ayındaki "tezkere" kararından daha zor.
***
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
DIŞİŞLERİ Bakanı Abdullah Gül'ün Washington ziyaretini, - özellikle Türk - ABD ilişkilerinin olumsuz bir seyir izlediği bir sırada yapıldığı da dikkate alınırsa - başarılı saymak gerekir.
Gezi öncesindeki yazımızda belirttiğimiz gibi, Gül'ün üst düzey Amerikan yetkilileri ile görüşmelerinden beklenen iki şey vardı: Birincisi, 1 Mart ve 4 Temmuz olaylarının ikili ilişkilerde yarattığı hasarı onarmak, ikincisi de bundan böyle işlerin normale dönmesini sağlayacak yeni bir ortak anlayış sağlamak...
Bu iki açıdan, Dışişleri Bakanı'nın ziyaretinden beklenen sonucun alındığı söylenebilir.
Gül Ankara'ya dönüşünde, Türk - ABD ilişkilerinde şimdi "yeni bir dönemin başladığını" belirtti. Hükümetler arasındaki ilişkiler açısından, bu öyle olabilir. Ama kamuoyu açısından (ki buna siyasi partilerin ve Meclis'in geniş bir kesimini de katabiliriz) son olayların yarattığı kırgınlığın ve şüphelerin dağılması o kadar kolay olmayabilir. Herhalde kamuoyu düzeyinde, "yeni dönem"in başlaması, zaman alacaktır...
***
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
DIŞİŞLERİ Bakanı Abdullah Gül, ABD ziyaretinin başında "Washington Post" gazetesinin yazı işleri kadrosu ile yaptığı sohbette, Türkiye'nin Irak konusunda söyleyeceği bazı önemli şeylerin bulunduğunu ve ABD'nin bunları dikkate alması gerektiğini söyledi.
Gazetenin dünkü sayısında yer alan haberde Gül'ün şu sözlerine yer veriliyor: "Biz dünyanın bu bölgesinin bir parçası olduğumuz için, (durumu) sizden daha iyi biliyoruz. Buralarını yüzlerce yıl biz yönettik. Size iyi tavsiyelerde bulunabiliriz ve Irak'ın istikrara kavuşmasına katkıda bulunabiliriz"...
Bakan ABD yönetiminin ileri gelenleri ile yaptığı görüşmelerde de herhalde bu sözleri tekrarlamış ve tavsiye niteliğindeki görüşlerini de kendileri ile paylaşmıştır.
Bu görüşlerin pratikte ne kadar dikkate alınacağı zamanla görülecektir. Ama mesele şudur: Şimdiye kadar Avrupalı müttefiklerinin uyarılarını ve düşüncelerini dikkate almayan Bush "nasihat" dinler mi? Veya - Irak'taki son deneyimlerin ışığında - bundan sonra dinleyecek mi?
***