Dün de öyle oldu: "Ermeni soykırımını anma günü" münasebetiyle dünyanın çeşitli yerlerinde ve özellikle Ermeni lobisinin etkili olduğu merkezlerde törenler düzenlendi, Türkiye'ye karşı bol bol propaganda yapıldı...Bu kez, "fazladan" Paris'in göbeğinde bir de soykırım adına bir anıt dikildi. Daha önceki yıllarda Marsilya'da böyle bir anıtın açılışına sahne olan ve Ulusal Meclis'in çıkardığı "Ermeni soykırımı" ile ilgili bir yasası da bulunan Fransa, böylece Ermeni yanlısı tavrını tazelemiş oldu.Tabii Fransa böyle bir tutum alan tek ülke değil. İsveç'ten Arjantin'e, Rusya'dan Yunanistan'a kadar birçok ülke de böyle yasalar çıkartmış bulunuyor. ABD'nin bazı eyalet meclislerinin daha önce aldığı bu tür kararlara ilaveten, şimdi ABD Kongresi'nin gündeminde HR - 123 sayılı bir "Ermeni soykırımı karar tasarısı" duruyor...***HER 24 Nisan'da bu senaryo tekrarlanırken, Türkiye'nin ve bu meselede Türkiye'ye yakınlık gösteren ülkelerin yetkili ağızlarından hep şu sözü dinliyoruz: "Bu iddiaları değerlendirmek, siyasilerin değil, tarihçilerin işidir. Neyin yalan, neyin doğru olduğunu bırakalım tarihçiler incelesinler, gerçeği tespit etsinler..."Mantıklı bir yaklaşım... Ama yıllardır tekrarlanan
<#comment>#comment> HER yıl 24 Nisan'da aynı manzara ile karşılaşıyor ve aynı nakaratı dinliyoruz.
Dün de öyle oldu: "Ermeni soykırımını anma günü" münasebetiyle dünyanın çeşitli yerlerinde ve özellikle Ermeni lobisinin etkili olduğu merkezlerde törenler düzenlendi, Türkiye'ye karşı bol bol propaganda yapıldı...
Bu kez, "fazladan" Paris'in göbeğinde bir de soykırım adına bir anıt dikildi. Daha önceki yıllarda Marsilya'da böyle bir anıtın açılışına sahne olan ve Ulusal Meclis'in çıkardığı "Ermeni soykırımı" ile ilgili bir yasası da bulunan Fransa, böylece Ermeni yanlısı tavrını tazelemiş oldu.
Tabii Fransa böyle bir tutum alan tek ülke değil. İsveç'ten Arjantin'e, Rusya'dan Yunanistan'a kadar birçok ülke de böyle yasalar çıkartmış bulunuyor. ABD'nin bazı eyalet meclislerinin daha önce aldığı bu tür kararlara ilaveten, şimdi ABD Kongresi'nin gündeminde HR - 123 sayılı bir "Ermeni soykırımı karar tasarısı" duruyor...
***
HER 24 Nisan'da bu senaryo tekrarlanırken, Türkiye'nin ve bu meselede Türkiye'ye yakınlık
Denktaş yönetiminin adanın iki kesimi arasında günü birlik ziyaretleri serbest bırakan kararının yürürlüğe girişinin ilk gününde, yüzlerce Türk Güney'e, birkaç yüz Rum da Kuzey'e geçerken, herhalde aynen Ahmet Özturan'ın heyecanını ve mutluluğunu yaşadı.***KEŞKE bu "güven artırıcı" adım daha önceleri atılsaydı ve bu konuda zaman zaman halktan gelen isteklere karşı çıkılmasaydı...Neyse; geç olsa da, alınan bu karar fevkalade yerinde. En azından halkı memnun etmesi açısından olumlu. Ayrıca güven ortamı yaratma ve dolayısı ile çözüme ulaşma şansını artırması açısından da umut verici...Türk tarafının şu sırada böyle bir karar vermesinin çeşitli nedenleri var.1. Başlıca amaç: Son zamanlarda istek ve beklentilerini (düş kırıklığı ve öfke duyguları ile birlikte) ifade eden halkı rahatlatmak... KKTC yönetimi Kıbrıs Rum hükümetinin hazırladığı ve bugünlerde yürürlüğe koymayı planladığı önlemler paketinin önüne geçerek, çok zekice bir hamle yapmayı başarmıştır.2. Bu yeni uygulama ile, Denktaş'ın bu ayın başında ortaya attığı, Rum tarafının da kabul etmediği 6 maddelik "güven artırıcı önlemler" planını - kısmen de olsa - yaşama geçirmiş oluyor. Bu, iki taraf halklarının "hem ziyaret, hem
<#comment>#comment> SABAHIN erken saatinde Lefkoşa'nın iki kesimini ayıran Yeşil Hat bölgesine gelen Ahmet Özturan, 29 yıl sonra Kuzey'den Güney'e geçen ilk Kıbrıslı Türk olmanın heyecanını yaşıyordu... KKTC yönetiminin bu izni veren kararından duyduğu memnuniyeti ifade eden 56 yaşındaki Özturan, gazetecilere Güney'de doğduğu köydeki evini görmek, oradaki Rumlarla tanışıp konuşmak, bu arada "kimlik kartı"nı nasıl alabileceğini sormak istediğini söylüyor ve şöyle devam ediyordu: "İşsizim. Kısmet olursa orada iş bulurum... Evet, bu karar yerindedir. İsteriz ki, yöneticiler iyi düşünsünler. Biz artık kavga değil, barış istiyoruz..."
Denktaş yönetiminin adanın iki kesimi arasında günü birlik ziyaretleri serbest bırakan kararının yürürlüğe girişinin ilk gününde, yüzlerce Türk Güney'e, birkaç yüz Rum da Kuzey'e geçerken, herhalde aynen Ahmet Özturan'ın heyecanını ve mutluluğunu yaşadı.
***
KEŞKE bu "güven artırıcı" adım daha önceleri atılsaydı ve bu konuda zaman zaman halktan gelen isteklere karşı çıkılmasaydı...
Neyse; geç olsa da, alınan bu karar
Herhalde geçmiş yıllarda, dünya konjonktürünün içinde bulunduğumuz coğrafyayı pek çok önemli olayın odağı haline getirmesinden olacak, Türkiye, jeostratejik konumunu hep ön plana çıkarmış, bu sayede de bazı önemli kazanımlar sağlamıştır.Ancak bir ülkenin jeostratejik önemi statik değildir ve olayların gidişatına da bağlıdır. Soğuk savaş yıllarında jeostratejik konumuna çok değer verilen öyle ülkeler var ki, bugün bu niteliklerini kaybetmiştir.Kaldı ki, Türkiye'nin içinde bulunduğu coğrafya da - zaman zaman bazı avantajlar sağlamakla beraber - büyük sıkıntılar da yaratabiliyor. Nitekim "keşke bizim yerimiz bu bölgede değil de, örneğin İskandinavya'da olsaydı" diye düşündüğümüz olmadı mı? Örneğin çok zor ve huzursuz anlar yaşatan son Irak krizi sırasında...***DÜN de belirttiğimiz gibi, halen Türkiye'nin jeostratejik değerinin düşmesi yönünde bir trend var. Bu elbet, bu önemin tamamen yok olacağı anlamına gelmez. Özellikle ABD için, Irak'ın ve bölgenin yeniden yapılanması sürecinde, Türkiye'nin gene özel bir yeri olacaktır. Ama bunun için de, Türkiye'nin sadece kendi jeostratejik konumuna güvenmekten vazgeçip giderek değeri artacak diğer nitelikleri de ön plana çekmesi lazım.Bir
<#comment>#comment> TÜRKİYE'nin yeni dönemde jeostratejik değerinin azalabileceğini düşünenlerdenseniz, üzülmeyin: Türkiye her şeye rağmen öneminden fazla bir şey kaybedecek bir ülke değildir. Yeter ki, kendini yeni şartlara göre ayarlasın...
Herhalde geçmiş yıllarda, dünya konjonktürünün içinde bulunduğumuz coğrafyayı pek çok önemli olayın odağı haline getirmesinden olacak, Türkiye, jeostratejik konumunu hep ön plana çıkarmış, bu sayede de bazı önemli kazanımlar sağlamıştır.
Ancak bir ülkenin jeostratejik önemi statik değildir ve olayların gidişatına da bağlıdır. Soğuk savaş yıllarında jeostratejik konumuna çok değer verilen öyle ülkeler var ki, bugün bu niteliklerini kaybetmiştir.
Kaldı ki, Türkiye'nin içinde bulunduğu coğrafya da - zaman zaman bazı avantajlar sağlamakla beraber - büyük sıkıntılar da yaratabiliyor. Nitekim "keşke bizim yerimiz bu bölgede değil de, örneğin İskandinavya'da olsaydı" diye düşündüğümüz olmadı mı? Örneğin çok zor ve huzursuz anlar yaşatan son Irak krizi sırasında...
***
DÜN de
Soğuk Savaş sona erdiği zaman, Türkiye'nin "yeni dünya düzeni"nde aynı konumunu ve değerini koruyup korumayacağı sorusu tartışılmış, hatta o zaman bazı çevreler Türkiye'nin öneminin zayıflayacağını öne sürmüştü. Ne var ki, 1990'larda Türkiye'nin içinde bulunduğu bölgede - yani Balkanlar - Kafkasya - Ortadoğu üçgeninde -, beklenmedik değişiklikler meydana gelmiş ve bütün bunlar Türkiye'nin jeostratejik değerini yükselmiştir. Ta ki, Irak krizi patlak verinceye kadar...***SON dönemde Türkiye'nin jeostratejik konumuna esas önem veren ülke, hep ABD olmuştur. Washington Soğuk Savaştan sonra da Türkiye ile - "stratejik işbirliği" diye nitelendirilen - sıkı bağlar kurmakta yarar görmüştür. Ancak Avrupa (özellikle AB) için Türkiye'nin jeostratejik konumu, artık ön planda yer alan bir faktör olmaktan çıkmıştır. Nitekim Türkiye'nin üyelik için giriştiği çabalarda, jeostrateji kartının herhangi bir etkisi olmadığı, buna karşılık AB'nin Türkiye ile ilişkilerine daha çok kendi siyasal ve ekonomik kriterleri açısından baktığı görülmüştür.Irak savaşından sonra, ABD'nin nazarında Türkiye'nin jeostratejik öneminin erozyona uğramaya başladığı doğrudur. Bunun da üç nedeni var: 1) Türkiye'nin Bush
<#comment>#comment> TÜRKİYE öteden beri jeostratejik konumunu dış politikasının mihenk taşlarından biri saymıştır. Gerçekten Soğuk Savaş döneminde Batı kendi safındaki Türkiye'yi Sovyet blokuna karşı bir ileri karakol olarak görmüş, Ankara da "jeostrateji kartı"nı müttefiklerinden siyasi, askeri ve ekonomik destek sağlamak için başarı ile kullanmıştır.
Soğuk Savaş sona erdiği zaman, Türkiye'nin "yeni dünya düzeni"nde aynı konumunu ve değerini koruyup korumayacağı sorusu tartışılmış, hatta o zaman bazı çevreler Türkiye'nin öneminin zayıflayacağını öne sürmüştü. Ne var ki, 1990'larda Türkiye'nin içinde bulunduğu bölgede - yani Balkanlar - Kafkasya - Ortadoğu üçgeninde -, beklenmedik değişiklikler meydana gelmiş ve bütün bunlar Türkiye'nin jeostratejik değerini yükselmiştir. Ta ki, Irak krizi patlak verinceye kadar...
***
SON dönemde Türkiye'nin jeostratejik konumuna esas önem veren ülke, hep ABD olmuştur. Washington Soğuk Savaştan sonra da Türkiye ile - "stratejik işbirliği" diye nitelendirilen - sıkı bağlar kurmakta yarar görmüştür. Ancak Avrupa (özellikle AB) için Türkiye'nin