Türkiye'nin AB ile ilişkilerinde Katılım Ortaklığı Belgesi (KOB) çerçevesinde çıkan anlaşmazlık günlerden beri hararetle tartışılırken, bir başka konuda süren görüş ayrılığı dikkatleri pek çekmedi.
Oysa Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği (AGSK) konusu da - KOB kadar değilse bile - Türkiye - AB ilişkileri açısından hatırı sayılır bir önem taşıyor.Bu hafta Brüksel'de toplanan AB Savunma Bakanları, AGSK'nin gerçekleştirilmesi yolunda önemli bir adım attı. Artık AB ekonomik ve siyasal kimliğine, askeri bir boyut katma yolunda.
Brüksel'deki toplantıda 2003 yılında faaliyete geçmesi planlanan Çevik Güç'ün kompozisyonu konusu masaya yatırıldı. Hangi ülkenin bu güce ne kadar asker vereceği belirlendi (Örneğin Almanya 13.500, İngiltere 12.500, Lüksemburg 100)... Ayrıca bu gücün NATO ile ilintisi ve eşgüdümü konusu da tartışıldı. Bunun NATO'nun yerini alacak veya onunla yarışacak bir "AB Ordusu" olmayacağı, aksine misyonunun (bölgesel çatışmaları önlemek ve insancıl operasyonlar düzenlemek gibi) Atlantik İttifakı'nın işini kolaylaştırmak veya desteklemek olduğu vurgulandı...
* * *
BRÜKSEL'de AB'nin 15 üyesi bu yeni "güvenlik ve savunma mimarisi" çerçevesinde NATO müttefiki olup AB bünyesinde yer almayan Türkiye gibi ülkelerin durumunu da ele aldı.
Türkiye bir yıldan beri şunu anlatmaya çalışıyor: Batı'nın savunmasında önemli bir rol oynayan Türkiye, elbet AB'nin bu yeni oluşumunda (daha önce BAB'da olduğu gibi) yer almaya hazır. Bu amaçla Türkiye, kurulacak Çevik Güç'e asker vermeye de amade.
Ancak özellikle içinde bulunduğu bölge (Balkanlar, Kafkasya, Ortadoğu)
ile ilgili operasyonların karalaştırılmasında ve planlanmasında Türkiye'nin söz sahibi olması lazım. Çünkü bu misyonlar, aslında Türkiye'nin öz güvenliği ile ilgilidir.
AB'nin tutumu ise, karar mekanizmasını sadece 15 AB üyesinin katılımına ve kontrolüne açık tutmaktadır.
Her ne kadar AB, Türkiye ve benzer statüdeki diğer ülkelerle bir "istişare" sistemi kurmayı kabul ediyorsa da, bu Ankara'yı tam olarak tatmin etmiyor.Brüksel'deki son toplantıda da buna tatminkar bir çare bulunamadığı anlaşılıyor.
* * *
SAVUNMA Bakanı Çakmakoğlu, Brüksel'deki konuşmasında Türkiye'nin kurulacak Çekiç Güç'e (yaklaşık 6 bin kişilik) bir kuvvet verebileceğini bildirdi. Buna bir mekanize tugayının yanı sıra, deniz ve hava birlikleri de dahil olacak.
Türkiye'nin bu "cömert katkı" önerisi, asker verme konusunda oldukça "hesaplı" davranan AB üyelerini şaşırttı ve tabii memnun etti. "Daily Telegraph"ın yazdığı gibi Türkiye'nin bu jesti, daha az sayıda asker vermeye çalışan AB üyelerini "utandırdı"!..Peki, Türkiye gerçekten AB'nin hizmetine asker vermek hususunda neden böyle eli açık davranıyor?
Ankara bunu bir şarta bağlıyor: Kendisine karar ve planlama mekanizmasında yer verilmesi. Yani AB'nin özellikle Türkiye'nin güvenliğini direkt ilgilendiren misyonlarda, ona "gerçek bir ortak muamelesi" yapması...Türk stratejistleri böylece - askeri alanda - Türkiye'nin hem AB'de yerini alacağını, hem de bölgesel krizlerde ve çatışmalarda söz sahibi olacağını düşünüyorlar.
AB henüz Türkiye'nin isteğini tam karşılayacak bir tavır almış değil. Ankara da açıkçası "bu istek kabul edilmezse Türkiye hiçbir katkıda bulunmaz, hatta kendi topraklarındaki NATO üslerinin kullanılmasına da razı olmaz" mesajını veriyor.
Bakalım bu anlaşmazlık da (KOB konusunda olduğu gibi) AB'nin aralık başındaki Nice zirvesine kadar halledilebilecek mi?Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr