Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bizce değil; ama konu şu sırada tartışılıyor. Daha önce de tartışıldığı gibi...Bu kez, soruyu gündeme getiren iki "taze" gelişme var:Birincisi AB'nin "hayır"la sonuçlanan iki referandumdan sonra bir krize girmesi ve bu vesileyle Türkiye'nin üyeliğine karşı kampanyanın yoğunlaşması...İkincisi ise, Başbakan Erdoğan'ın son dönemde sarsıntı geçiren Türk-ABD ilişkilerini düzeltmek amacıyla ABD'yi ziyaret etmesi...İlk bakışta, iki gelişme arasında bir ilinti kuranlar, Türkiye'nin AB ile ABD arasında bir tercih yapma noktasına geldiği sonucunu çıkarıyorlar.Bunun son günlerde özellikle dış basında işlendiğini görüyoruz. İngiliz "Observer" gazetesi Türkiye'nin AB üyeliği şansının sıfır olduğunu öne sürerken, "Times" gazetesi de Ankara'nın giderek AB hevesini yitirmekte olduğunu yazıyor. "New York Times" ise, Türkiye'nin AB'nin yeni durumu karşısında, bu topluluğa girmenin değip değmeyeceğini sorgulamaya başladığını ve Türk hükümetinin de bu nedenle ABD'ye döndüğünü iddia ediyor.* * *Bunlar bizce prematüre veya abartılı değerlendirmeler."New York Times"ın Ankara'nın rota değiştirdiğini ima eden yazısında, Başbakan Erdoğan'ın bu gazete ile yaptığı söyleşiden alıntılar da var. Başbakan açıkça, Türkiye'nin ABD ve AB ile ilişkilere aynı derecede önem verdiğini söylüyor.Erdoğan'ın ABD ziyaretini AB'den duyulan kuşkular nedeniyle Washington'a yaklaşma amacına bağlamak, gerçekçi bir tespit değil.Türkiye'nin AB'deki son gelişmelerden sonra üyelik şansının yok olduğu tahminine gelince, son referandumların bazı AB ülkelerinde bu üyeliğe karşı kamuoyu tepkisinin yoğun olduğu gerçeğini ortaya çıkardığı açık; ama komisyon gibi karar organlarının (ve birçok üye ülke liderlerinin) tutumu Türkiye ile müzakerelerin zamanında başlamasından yana. Müzakere süreci çok uzun olacağına göre, şimdiden bunun gerçekleşme şansı üzerinde spekülasyon yapmak için zaman çok erken. Kaldı ki, Türkiye bu aşamada müzakerelere hazırlanmayı ve AB'nin yeniden nasıl şekilleneceğini beklemeyi tercih ediyor ki, doğrusu da budur.AB kendi kimliğini arama ve rotasını çizme sürecinde (ki bu da epey zaman alabilir) önemli değişikliklere sahne olabilir. Fransa öncü rolünü ve etkisini kaybedebilir, Fransız-Alman ekseni çökebilir veya "Atlantikçiler" (yani ABD-AB yakınlaşmasından yana olanlar) direksiyona geçebilir.* * *Türkiye'de kamuoyunun bazı kesimlerinde AB konusunda kuşkuların ifade edildiği ve Ankara'nın AB'den uzaklaşabileceği ve ABD'ye yakınlaşabileceği spekülasyonlarının yapıldığı bir sırada, ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice başta olmak üzere, Amerikan yetkililerinin sık sık AB'ye kapılarını Türkiye'ye açması yönünde çağrılar yapması anlamlıdır.Washington'un bu konuda bu kadar ısrarlı olmasının nedeni, Türkiye'yi, Batı camiası içinde görmek istemesidir. ABD yönetimi, Türkiye'nin AB vizyonu ile ABD ile stratejik ilişkilerinin örtüştüğü kanısındadır. Diğer bir deyişle, Washington'un gözünde Türkiye'nin AB ile ABD arasında bir tercih yapmasına ve birini diğerine karşı kullanmasına ihtiyaç yoktur.Hal böyle iken bu aşamada Türkiye'nin konjonktürel tepkilerle böyle bir tercihe yönelmesi için sebep var mı? skohen@milliyet.com.tr Yukarıdaki soruyu gene bir soru ile yanıtlayalım: Türkiye böyle bir tercih yapmak zorunda mı?