Türk-Amerikan ilişkilerinin sıkıntılı bir döneme girdiği bir sırada, Toronto’da düzenlenen G-20 Zirvesi’nin, Başbakan Erdoğan ile Başkan Obama’nın buluşması için bir fırsat yaratması çok iyi oldu.
İki lider bu görüşmede ele aldıkları kritik meselelerde tam bir görüş birliğine varmış olmasalar dahi, karşılıklı kaygılarını ve hassasiyetlerini daha iyi anlamaları ve işbirliğini daha uyumlu şekilde sürdürme niyetini paylaşmaları, gerçekten önemli.
Başbakan Erdoğan’ın, Obama’nın kendisine görüşlerini gayet samimi bir şekilde aktardığını, kendisinin de ABD Başkanı’na aynı şekilde düşündüklerini samimi ve açık şekilde ifade ettiğini söylemesi (Beyaz Saray’ın da kısa bildirisinde görüşmelerdeki “açık sözlülüğü” vurgulaması) iki tarafın da hissiyatını ve düşüncelerini dobra dobra ortaya koyduğunu gösteriyor.
Nitekim gelen haberler de, Obama’nın İran ve İsrail, Erdoğan’ın da PKK konusunda “sitemde” bulunduğunu ve kuşkularını açıkça dile getirdiğini ortaya koyuyor...
Washington’un rahatsızlığı
İran konusu, özellikle Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi’nde yaptırımlar tasarısına karşı ‘hayır’ oyu kullanması ile ciddi bir gerginlik yarattı. Bu olaydan sonra ABD Kongresi’nde, medyasında ve hatta yönetim çevrelerinde, “Türkiye’nin bir müttefik olarak güvenirliği” sorgulanmaya başladı.
Öyle anlaşılıyor ki, Toronto buluşmasında Obama bu konuda “açık” konuştu, yani Türkiye’nin tutumundan şikâyet etti. Tabii Erdoğan bu görüşmede Türk pozisyonunu savundu. Ama ABD tarafı bu davranıştan ötürü duyduğu düş kırıklığı ve rahatsızlığı henüz üstünden atmış görünmüyor...
Bu ‘hayır’ oyu konusu bir yana, ABD kendi safına çektiği ülkelerle birlikte, yaptırım kararını uygulamaya yani İran’ı baskı altında tutmaya kararlı. Oysa Başbakan, Toronto’daki basın toplantısında, Tahran Mutabakatı sürecini devam ettirmek kararında olduğunu açıkladı.
Mesele “yaptırımlar” ile “takas”ın aynı zamanda nasıl yürütülebileceğidir. İran, kendisine karşı yaptırım uygulanırken, takas işine razı olur mu? ABD yaptırım politikasından geri adım atar mı?
Ankara’nın beklentisi
Gazze konusunda ABD aslında Türkiye’nin daha “one minute” olayından beri İsrail’e karşı sert çıkışlarından rahatsızlık duymuştur. “Mavi Marmara” saldırısı, bu meseleyi daha karmaşık hale getirmiştir. Obama bu olaydan hemen sonra Türkiye’nin talebi üzerine İsrail’e baskı yapıp tutuklanan aktivistlerin iadesini sağlamıştı.
Şimdi Erdoğan, diğer şartların karşılanması (İsrail’den resmi özür, tazminat ve Gazze ablukasının kaldırılması) için ABD’nin gene devreye girmesini istiyor. Obama herhalde Netanyahu ile 7 Temmuz’da yapacağı görüşmede bunları gündeme getirecek. Ancak Obama’nın Erdoğan ile görüşmesinde üzerinde önemle durduğu bir husus, Washington’un Türkiye ile İsrail arasında ilişkilerin bozulmasını istemediği ve son gelişmelerden rahatsızlık duyduğudur...
Üçüncü kritik konu, PKK ve Kuzey Irak’la ilgili sorundur. Erdoğan Türkiye’nin bu konudaki beklentilerini (istihbarat paylaşımının ötesinde kapsamlı destek talebini) Obama’ya iletti. ABD prensipte işbirliğine taraftar; ancak pratikte Ankara’nın yeni isteklerini yerine getirmeye ne kadar hazır olduğu henüz belli değil...
Kısacası, Toronto’daki Obama-Erdoğan görüşmesinin, Türk-Amerikan ilişkilerinde son yaşanan uyuşmazlıklardan ve sıkıntılardan ne ölçüde kurtardığını ve buzları ne kadar erittiğini anlamak için, “samimi ve açık” konuşmaların ötesinde, “fiili” davranışları beklemek gerek...