Bunların başında Fransa ve Hollanda'daki referandumlar sonucunda artık ölmüş sayılan "Anayasa" meselesi geliyor. Diğer ivedi bir sorun da AB'nin "yeni dönem bütçesi" konusundaki anlaşmazlıktır. AB'nin "genişleme politikası" da gündemdeki bir başka tartışma konusu...Ama Brüksel'deki bu zirvenin asıl ele alacağı "kriz", kendi varlığı ile ilgili. Yani "kimlik krizi"...Son referandumlar ve genelde AB içinde yüzeye çıkan trendler, Birliğin kendi kimliğini, misyonunu ve yönünü yeniden saptaması gereğini ortaya koydu. AB'nin güçlü ve etkin bir Birlik olarak varlığını sürdürmesi, bu konuda bir konsensüse varmasına bağlı.Bu nedenle bu kez AB'nin yapacağı bu iki günlük zirve toplantısı olağanüstü, belirleyici bir önem taşıyor.* * *AB liderlerinin bütçe, tarım politikası gibi daha "teknik" konularda bir uzlaşmaya varması mümkün. Yeter ki, öteki temel konularda böyle bir anlayışı zedeleyecek büyük bir ayrılık ve gerginlik yaşanmasın...Zirvede Anayasa'nın yeniden canlandırılması yönünde herhangi bir girişim veya çaba beklenmiyor. Hemen hemen herkes, bunun artık rafa kalktığına kanaat getirmiş durumda. Dolayısıyla şimdi mesele, referandumlarla da ortaya çıkan kamuoyu eğiliminin doğrultusunda yeni bir düzenlemeye nasıl gidileceğini belirlemektir. Bu hiç de kolay -ve hele sadece bir zirve toplantısı ile- halledilecek bir iş değil. Anayasa projesi üzerinde 5 yıl çalışıldığı hatırlanırsa, onun yerini alacak yeni bir stratejinin belirlenip yaşama geçirilmesinin de epey zaman (bazı gözlemcilere göre bir o kadar yıl) isteyeceği söylenebilir.Evet, AB bu bağlamda zaman kaybetmiş sayılır. Ancak belki de referandumlarla ortaya çıkan gerçek, AB'nin daha düzgün bir yola girmesini sağlayacaktır. İstanbul'da önceki gün "Uluslararası Kriz Grubu"nun düzenlediği toplantıda konuşan AB'nin eski dış ilişkiler yetkilisi Lord Pattes'in belirttiği gibi, politikacılar toplumun diğer kesimlerinden -örneğin çok başarılı olan şirketlerden- geri kalmıştır. AB merkezi Brüksel'de bürokratların verdiği kararların bir kısmı kamuoyunda rahatsızlık, hatta öfke yaratmıştır.Öyle görünüyor ki, şimdi gerek AB yöneticileri, gerekse üye ülkelerin liderleri, yeni deneyimden ders çıkarma ihtiyacını duyuyorlar. Bunun Brüksel zirvesine nasıl yansıyacağını göreceğiz...* * *TÜRK kamuoyu AB'deki bu çalışmaların Türkiye'nin üyelik müzakerelerine ve de Kıbrıs politikasına nasıl yansıyacağı konularıyla ilgili.Zirve öncesi Bakanlar Konseyi'nden çıkan belge, (Fransa'nın engelleme çabalarına karşılık İngiltere'nin ısrarıyla) Türkiye ile müzakere sürecinin 17 Aralık zirvesinde kararlaştırıldığı gibi başlamasını öngörüyor. Lord Patten'in de belirttiği gibi, 1 Temmuz'da başkanlığı devralacak olan İngiltere bunun savunuculuğunu sonuna kadar üstlenecek.Kıbrıs'a gelince, AB Konseyi "Ek Protokol"ü onayladı. Şimdi sıra Türkiye'de. Hükümetin bu konuda önümüzdeki birkaç gün içinde bir şekilde bu anlaşmayı imzalaması bekleniyor. Ankara bunun Kıbrıs Rum kesimini resmen Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanıma anlamına gelmediğini beyan edecek. Rum tarafının bunu böyle kabul etmeyeceği belli; ama AB bunu nasıl algılayacak? AB yetkilileri, Birliğin kaderini belirleyecek yaşamsal sorunlarla meşgul iken, Kıbrıs'la ne kadar ilgilenir?.. skohen@milliyet.com.tr AVRUPA Birliği'ne dahil 25 ülkenin liderleri yarın Brüksel'de Birlik tarihinin en ciddi krizine yol açan bir dizi sorunu tartışacaklar.