Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Söylenenler kadar, söyleyenin kişiliği de çok önemli idi.
Dün İstanbul'daki Harp Akademileri Komutanlığı'nda düzenlenen "Türkiye'nin Etrafında Barış Kuşağı Nasıl Oluşturulur?" başlıklı 2 günlük sempozyumun ilk oturumunda AB ile ilişkiler konusu hararetle tartışılırken, katılımcıların dile getirdiği görüşlerden biri, salonda tüm dikkatleri çekti.
Kısa, fakat kesin ifadelerle ortaya konan bu görüş, iki unsur içeriyordu: Birincisi, Türkiye'nin AB'den kendi çıkarlarını ilgilendiren sorunlar üzerinde, "en ufak bir yardım görmediği", ikincisi de bu durumda "Türkiye'nin yeni arayışlar içinde olması gerektiği" idi. Bu ikinci noktada bu arayışın, Rusya ile ve mümkünse İran'ı da içine alacak bir yakınlaşma üzerinde olması gerektiği de belirtiliyordu...
Bu görüşün sahibinin Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç'ın olması, söylenenlere özel bir anlam veriyordu. Gerçi Org. Kılınç, konuşmasının başında "görüşünün şahsi" olduğunu vurguladı, ama son günlerde askeri kesimden bu konuda gelen sesler de hatırlandığında, bunun gerçekte giderek yaygınlaşan bir düşünceyi yansıttığı söylenebilir...
* * *
AKADEMİDEKİ sempozyumun ilk gününde tartışmalar AB üzerinde odaklandı. O kadar ki, oturumu yöneten emekli Büyükelçi Gündüz Aktan, bir ara, katılımcıları AB dışındaki konuları da tartışmaya davet etti!
AB konusunda karşıt görüşü en kesin ifadelerle anlatan Prof. Erol Manisalı, birliği bir "Hıristiyan kulübü" olarak tanımladı ve topluluğun Türkiye'yi ekonomisinden siyasetine, eğitiminden savunmasına kadar çeşitli alanlarda hakimiyeti altına almak istediğini, fakat aslında onu hiçbir zaman üye olarak kabul etmeyeceğini öne sürdü.
Katılımcılar arasında bu görüşü sorgulayan veya buna karşı çıkanlar oldu. Gündüz Aktan'ın oturumda konuşulanları özetlerken belirttiği gibi, bu aşamada AB'nin Türkiye'yi alıp almayacağı belli olmasa dahi, Türkiye'nin olasılıklara göre senaryolar üretmesi, ama bu arada da AB ile müzakerelerini ciddi biçimde sürdürmesi daha isabetli olacaktır.
* * *
SEMPOZYUMDAKİ konuşmalardan açıkçası sanki AB'den umut kesiliyor ve onun yerine yeni alternatiflere gerek görülüyor gibi bir hava ortaya çıktı.
Nitekim panelistler ve katılımcılar, çeşitli alternatifler üzerinde durdular. Rusya'dan İran'a, Hindistan'dan Çin'e kadar çeşitli ülkelerin isimleri sayıldı bu arada...
Türkiye, çeşitli seçeneklerden yoksun değil tabii. Ama önemli olan, Türkiye'nin esas hedefinin ve yönünün ne olduğu, neyi amaçladığı, dünyada yeni oluşan dengeler içinde yerini nerede gördüğüdür.
Yukarıda sözü geçen ülkelerle ilişkilerin geliştirilmesini ABD veya Avrupa ile bağların yerini alacak bir alternatif olarak düşünmeye gerek yoktur. Bu Türkiye'nin dış ilişkilerini çeşitlendirecek ve zenginleştirecek yeni bir boyut olarak görülmelidir.
Türkiye'nin Batı ile ilişkilerini sadece ideolojik olarak da düşünmemek lazım. Türkiye Cumhuriyeti'nin ekonomiden değer ölçülerine kadar birçok alanlarda Batı'ya yönelmiş olması, aslında çıkarlarına uygun bir "real politik" anlayışının sonucudur. Bugün de bu çizginin korunması - ama aynı zamanda ek veya paralel çizgilerle güçlendirilmesi - en doğru yol olsa gerek.