HELSİNKİ
Devlet ve hükümet başkanları başta olmak üzere 15 üyenin ve - şimdi Türkiye dahil - 13 aday ülkenin 1200 temsilcisi ve 2000'e yakın gazetecisi, AB zirvesinin ardından Helsinki'den ayrıldı. Kar altındaki Fin başkenti, gene mutad - ve sıkıcı - sükunetine döndü...
Yüzyılın bu son zirvesinden en çok anımsanacak olan husus, dönem başkanı Finlandiya Başbakanı Lipponen'in belirttiği gibi, tarihi "genişleme" kararıdır. AB artık Malta'dan, Litvanya'ya, Slovenya'dan Türkiye'ye kadar yeni bir coğrafyaya yayılıyor ve sınırlar Asya dahil, diğer bölgeleri zorlamaya başlıyor...
20. yüzyıla tam girilmek üzere iken, Türkiye'nin - ileride yeni bir süper güç oluşturabilecek olan - bu topluluğa girme yarışına yetişebilmesi, çok önemli. AB için de, ama özellikle Türkiye için de önemli...* * *
TÜRKİYE için önemi, iki yıl bekledikten sonra, nihayet "aday rozeti"ni takabilmesinden ibaret değil. "Artık Avrupalı olduk" demek, zevk ve gurur veriyor kuşkusuz. Ama sırf adaylık etiketi ile, Avrupalı veya daha doğrusu AB'li olunmuyor.
Adaylık muhakkak ki bir "uzun ve ince yol"da, önemli bir kilometre taşı.
Ancak, önümüzde şimdi çıkılması gereken zor bir "yokuş yukarı" var. Halen bulunduğumuz noktada, elde ettiğimiz avantajların yanında, üstesinden gelmek için çok uğraşmamızı gerektirecek güçlükler ve sıkıntılar da yer alıyor.
Avantajları şöyle özetleyebiliriz:
* Türkiye şimdi AB'nin bir adım daha içinde. Onun dışındaki "ötekiler"den değil artık. Topluluğun içinde, çeşitli mekanizmalar ve forumlar yolu ile, sesini duyurabilecek...
* Adaylık, Türkiye'ye (bürokrasisinden halkına kadar)
gerçekten Avrupalı olmak, yani onun değerlerini paylaşmak, onun düzeyine ulaşmak arzusunu güçlendirecek. Artık Türkiye'nin önünde belirgin bir hedef ve ne yapması gerektiği konusunda bir programı ve stratejisi olacak. Adaylıktan üyeliğe gidişin kuralı bu. Türkiye de buna uymak zorunluğunu duyacak. İsmail Cem'in geçenlerde sohbetimizde belirttiği gibi,
"Türk insanı çağdaşlaşma konusunda aşka gelecek"...
* Adaylık statüsü, mali yardım gibi, pratik birtakım maddi kazançlar sağlayacak. Başbakan Ecevit'in önceki akşam Helsinki'de Türk gazetecilerine söylediği gibi; şimdiye kadar Türkiye'ye esirgenmiş olan birtakım paralar (yaklaşık 2.5 milyar dolar) bundan sonra verilecek. Türkiye ayrıca çevreden güvenliğe kadar birçok alanlarda, AB mekanizmaları ile dirsek dirseğe birlikte çalışacak...
Bütün bunların yanı sıra, adaylığa kabul edilmenin en önemli yanını tersinden ele alıp "Türkiye reddedilse idi, ne olurdu" sorusu ile değerlendirmek gerek. Bizce bir dizi olumsuzluk olurdu. Türkiye, bu kez dışlanmanın şoku ile, dış ilişkilerinde olduğu kadar iç politikasında da yeni arayışların içine girerdi. Başka seçeneklerin, Türkiye'yi 21. yüzyılda arzuladığımız standartlara yükseltme ve "birinci kümede" yerini alma şansını verebileceği ise çok şüpheli."
* * *
YENİ statünün getireceği birtakım sıkıntılar ve sakıncalar da var tabii.
Türkiye AB'nin kurallarına, kriterlerine uymak zorunda. Bu, bazı eski politikaların değiştirilmesini, birtakım uygulamalardan ve alışkanlıklardan vazgeçilmesini gerektirir. Bunu, egemenliğe ve ulusal politikalara müdahale olarak görecek olanlar vardır...
Bu bağlamda, demokrasi, insan hakları gibi konularda, ciddi adımların atılması artık bir zorunluk haline gelecektir. Bu, iç politikada kuşkusuz bazı rahatsızlıklar yaratacaktır...
* Ankara, dış politikada da bazı değişiklikler yapmak ve özellikle Kıbrıs, Ege gibi sorunlarda yeni bir yakınlaşma sergilemek durumundadır. Zirveden çıkan sonuç bildirgesi, muğlak ifadelerine ve bunun "hukuki bir belge" olmamasına rağmen, bu konularda Türkiye'ye yeni yükümlülükler getirmektedir.
Mesele şudur: Türkiye iç ve dış sorunlarını yeni ve farklı bir değerlendirmeye tabi tutmak, yeni ve farklı stratejiler ve çözümler üretmek konusunda ne kadar istekli ve kararlıdır?
Eğer Türkiye 21. yüzyıla, uygar dünya ile bütünleşmiş, o standartlara ulaşmış ileri ve müreffeh bir ülke olarak girmek istiyorsa, elbet bunun gereğini yapmak cesaretini gösterecektir. Bu başta bazı rahatsızlıklar yaratsa bile...
Aksi halde, AB adaylığı, yakada bir rozet olarak kalır. Eski rahatsızlıklarla birlikte...
Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr