Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Türkiye - AB ilişkilerindeki son olumsuz gelişmeler, Ankara'da daha önceleri de tartışılan "Türkiye'nin başka seçenekleri" konusunu yeniden gündeme getirmiş bulunuyor.
Üst düzey Türk yetkililerinin demeçleri, AB'nin Katılım Ortaklığı Belgesi'nde (KOB) özellikle Kıbrıs ve Ege sorunları üzerinde öne sürdüğü bazı koşulları geri çekmediği takdirde, Ankara'nın Birlik ilişkilerini gözden geçireceği, siyasi diyaloğu kesebileceği ve hatta gerekirse üyelik başvurusundan vazgeçebileceği mesajını veriyor.
AB karar organlarının bu uyarıları ne ölçüde dikkate aldığı - veya önümüzdeki günlerde alacağı - henüz meçhul. Brüksel'deki hava pek net değil. Anlaşılan bir kararsızlık hakim. Zaten öyle olduğu içindir ki, Konsey bu işin bir sonuca bağlanmasını 4 Aralık'a kadar ertelemiş. Doğrusu AB de bu konuda Ankara'nın uyarısı ile Atina'nın baskısı arasında sıkışıp kalmış durumda ve şimdi bir orta yol arayışında...
* * *
AVRUPALI diplomatlar, AB'nin Türkiye'yi "kaybetmeyi göze alamayacağı"nı söylüyorlar.
Gerçi, AB içinde Türkiye'nin üyeliğine sıcak bakmayanlar, hatta açıkça karşı çıkanlar var. Ama Birliğin politikası, Türkiye'yi (şimdilik kendi bünyesi içine almamakla beraber) "dışlamamak"tır. Bu nedenle, KOB'un Türkiye - AB ilişkilerini bir kopma noktasına getirmesi - en azından AB'nin politikalarına yön verenlerce - hiç arzu edilmiyor.
Ankara'nın son uyarılarının aralık başında Konsey'in (ve ardından Nice'de yapılacak zirvenin) Türkiye'yi tatmin edecek bir karara varmasını sağlayacağını ümit edelim. Ama bu olmazsa, Ankara gerçekten dilinin ucundakilerini hayata geçirecek mi? Bu aşamada söylentilere konu olan strateji değişikliğini nereye kadar götürecek? Daha açık bir deyişle, AB ile ipleri koparmayı ve "başka seçenekler"e yönelmeyi göze alacak mı?
* * *
TÜRKİYE'nin dış politikasında başvurabileceği çeşitli seçenekler var elbet. Jeostratejik konumu da buna müsait. Cumhurbaşkanı Sezer'in önceki gün söylediği gibi, "dünya sadece Avrupa değil"...
Değil ama, Avrupa'nın dünyada - ve Türkiye'nin iç ve dış politikalarında - önemli yeri var. Asya, Afrika ve Latin Amerika ile ilişkilerin geliştirilmesi tabii ki Türkiye'nin yararına olur. Ama bu ilişkiler, ne kadar geliştirilirse geliştirilsin, - siyasal, ekonomik, teknolojik, ticari, askeri, kültürel ve sosyal alanlarda - Avrupa ile bağların yanında oldukça zayıf kalır.
Bu ilişkiler ancak Avrupa - ve tabii ABD - ile olan bağlara "ek" olarak ("alternatif" olarak değil) düşünüldüğü zaman bir değer taşır...
* * *
AB'ye küsüp dış politikada radikal bir dönüş yapmadan önce dikkate alınması gereken bir başka faktör de ABD ile ilişkilerdir.
Aslında AB ile bütünleşme, Ankara'ya ABD ile yakın ilişkilerini dengelemesine ve daha geniş bir manevra kabiliyetine sahip olmasına olanak sağlar.
AB'den uzaklaşma veya kopma, Türkiye'nin ABD'ye olan ihtiyacını ve dolayısı ile bağımlılığını daha da artırır.
Kaldı ki, AB'den gelen birtakım eleştirilerin ve isteklerin - daha ölçülü şekilde de olsa - zaman zaman ABD'den de geldiğini görüyoruz. Kıbrıs, Ege, insan hakları gibi konularda Amerikalılar da duyarlılıklarını belli etmiyorlarmı ve bazen (Kongre'de görüldüğü gibi) şartlar öne sürmüyorlar mı?
Seçim sonrası ABD'nin zayıf yönetimi ve bölünmüş Kongresi, Türkiye - ABD ilişkilerinin de zor bir döneme girebileceği izlenimini veriyor.
Bu durumda Türkiye'nin hayati çıkarları açısından önem taşıyan ilişkileri zedeleyecek reaktif politikalar izleyip "başka seçenekler"e öncelik vermek doğru olur mu?


Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr