GEÇEN yaz Refah Partisi'nin iktidara gelmesinden sonra, Batı'da duyulan kaygıların giderek azaldığı, hatta bunun yerini yeni bir anlayışın almakta olduğu görülüyor.
Bu gelişmeyi yansıtan üç örnek var önümüzde:
* Birincisi, ABD'nin birkaç aylık bir "bekle - gör" tavrından sonra, başta Erbakan iktidarından duyduğu kuşkuları ve tereddütleri aşarak şimdi onu "beraber çalışılabilir" bir yönetim olarak görmesidir. Washington bu yeni tavrını, Refahlı Devlet Bakanı Fehim Adak'ın ABD'ye yaptığı son gezi sırasında açıkça sergilemiştir. Amerikan yetkilileri arasında çeşitli (veya çelişkili) görüşler olabilir; ama Clinton yönetiminin resmi politikası bugün Türkiye'de "Refah gerçeği"ni kabul etmek ve Erbakan ile işbirliğini sürdürmek yönündedir. Her halükarda ABD, Refah'ı görmezlikten gelmek veya Erbakan'a karşı mesafeli davranmak yerine, ona yakınlaşmak, onunla diyalog kurmak ve birtakım işleri birlikte yürütmek yolunu seçmiş görünüyor...
* İkinci örnek, Avrupa'nın ve bu arada AB'nin Erbakan yönetimine karşı tutumunda görülen yumuşamadır. Avrupalılar da, kısa bir bekleme döneminden sonra, bugünkü iktidara ve Refah Partisi'ne yakınlaşmayı deniyorlar. Avrupa Birliği'nin üst düzey yetkilisi Hans van den Broek, önümüzdeki günlerde Erbakan ile Türkiye - AB ilişkilerinin geleceğini görüşmek için Ankara'ya geliyor. Almanya başta olmak üzere bazı Avrupa ülkeleri, önümüzdeki haftalarda Erbakan'ı resmi bir ziyaret için davet etmeyi planlıyor...
* Nihayet üçüncü örnek, İsrail'in Erbakan'a karşı aldığı tutumdur ki bu da, İsrail Başbakanı Netanyahu'nun "Milliyet"e demecinde kullandığı şu sözcüklerle yansıtılıyor: "Erbakan başbakanlığındaki Refahyol hükümetinden çok memnunuz... Başta duyulan endişelerin yersiz olduğunu gördük... Daha önce sarfedilen sözlere değil, somut icraata bakarım"...
Bu örnekler, Erbakan yönetiminin, işe başlamasından 6 ay sonra, uluslararası platformda belirli bir güvenirlik kazanmaya başladığını ortaya koyuyor...
* * *
KUŞKUSUZ Batı'nın Erbakan'a karşı bu yeni yaklaşımı, Refahyol hükümetinin Batı'ya karşı davranış tarzının bir sonucudur.
Refahyol işe başladığı zaman, Batı'nın ona - ve özellikle Erbakan'a - bakış açısını ve politikasını belirleyecek olan esas faktörün, Başbakan'ın ve hükümetinin Batı'ya karşı tavrı olacağını belirtmiştik.
Bu birkaç ay içinde, Erbakan (İran'la anlaşma ve Libya'daki sözleri dışında) Batı dünyasını rahatsız edecek bir hareket yapmadı, muhalefette iken söylediklerini bir yana bırakıp, "real politik"in gereklerini yerine getirdi, U - dönüşü sayılsa dahi, gerçekçi ve pragmatik bir yolda yürüdü.
ABD'nin Erbakan'a "iş yapılabilir" bir lider olarak bakmasında kuşkusuz Çekiç Güç ve Kuzey Irak konusundaki "anlayışlı" tavrının büyük payı olmuştur. Erbakan ve yardımcıları, ABD'ye karşı eski sert söylemin yerine, yumuşak bir üslup kullanmaya başlamıştır. (Hatta Fehim Adak, ABD için övücü sözler dahi sarfetmiştir). Refah ABD'ye "ılımlı İslam" imajını yansıtmaya özen göstermiştir. O kadar ki, Washington'da şimdi "Erbakan Türkiye'sini" ılımlı bir Müslüman ülke modeli olarak görenler çoğalıyor...
Aynı şey Avrupa için de söz konusudur. Erbakan ve yardımcılarının sözleri ve davranışları, Avrupa'da Refah yönetiminin Türkiye'yi Batı'dan koparıp Doğu'ya (yani İslama) kaydıracağı yolunda duyulan endişelerin dağılmasında önemli rol oynamıştır. AB içinde şimdi Refah yönetimindeki bir Türkiye'nin dahi, pekala "partner" olarak kabul edilebileceği görüşü güç kazanıyor...
Refah yöneticilerinin geçmişte İsrail'e karşı sert çıkışlarının etkisi de kaybolmak üzeredir. Netanyahu'nun memnuniyetine yol açan, Erbakan'ın İsrail ile imzalanan veya yeni hazırlanan tüm anlaşmaları onaylamış olmasıdır. Bu pragmatik yaklaşım, iki ülke arasında şimdi işbirliğinin, savunmadan serbest ticarete, teknolojiden turizme kadar çeşitli alanlara yayılması olanağını veriyor.
* * *
BÖYLE gerçekçi ve dengeli bir yaklaşımla, Türkiye kuşkusuz hem ikili ilişkilerini güçlendirebilir, hem de bölgede ve dünyada etkinliğini hissettirebilir. Körü körüne Amerikan, Batı veya İsrail aleyhtarlığı ile böyle bir sonuca varmanın imkansızlığı ortadadır.
Netanyahu'nun demecinde de belirtildiği gibi, Türkiye Ortadoğu'da dengeli bir politika izleyen bir bölge ülkesi olarak, önemli bir rol oynayabilir. El Halil'de barışı koruyacak izleme grubunda Türk askerinin yer alması, bunun canlı bir örneğidir.