Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Ankara'nın beklenmedik peş peşe çıkışları sonunda Kıbrıs sorunu yeniden kritik bir döneme girmiş bulunuyor.
Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in, Başbakan Bülent Ecevit'in ve diğer hükümet üyelerinin durup dururken sert beyanlarda bulunması, çeşitli nedenlere bağlanabilir. AB'nin üst düzey yetkililerinin Güney Kıbrıs'ı ziyaretleri ve "Kıbrıs devleti"nin üyeliği konusundaki demeçleri, Denktaş yönetimi kadar Ankara'yı da çileden çıkarmıştır. Türk hükümeti bu üyeliğin gerçekleşmesi halinde nasıl hareket edeceğini şimdiden açıklamakta yarar görmüştür.
Ankara'nın bu sert uyarılarını, Afganistan'a asker gönderdiği ve Batı nezdinde ağırlığının arttığı bir sırada yapması, zamanlama faktörünün de dikkate alındığı izlenimini veriyor.
* * *
HÜKÜMETİNİN sergilediği bu tutumun taktik hedefi, herhalde AB'yi Kıbrıs'ın üyeliği lehindeki tavrını değiştirmeye zorlamak olsa gerek. Eğer bu gerçekleşirse, ne ala. Gerçekleşmezse, o zaman Türkiye stratejisini değiştirmeyi, yani fiilen KKTC'yi ilhak etmeyi ve AB ile bağlarını yeniden gözden geçirmeyi düşünüyor. Cem'in ifadesi ile, bu durumda Türkiye ağır bir bedel ödemeyi de göze alıyor.
Ankara'nın resti, AB'yi "genişleme politikası"nın bir parçası olan Kıbrıs'ın üyeliği konusundaki tavrını değiştirmeye sevk edebilir mi? Doğrusu Ankara'nın çıkışından sonra dahi, AB'den bu yönde herhangi bir işaret gelmiş değil.
Bu arada Türkiye'nin jeostratejik konumunun daha çok önem kazanmasının ve Afganistan'a asker göndermesinin AB'yi fazla etkilemediği de belli oluyor.
Bu, daha çok ABD'yi ilgilendiren bir faktördür. Ama ABD de, açıkçası, AB'nin Kıbrısla ilgili politikasına müdahale etmek eğiliminde görünmüyor.
* * *
EĞER Türkiye AB'nin tavır değiştirmemesi karşısında, uyardığı gibi, bir dizi zecri tedbir almaya yönelirse, gerçekten bunun bedeli ağır olacaktır. Ancak bu bedeli sadece Türkiye'nin değil, AB'nin de, Yunanistan'ın da ödeyeceğini hemen belirtmeli.
* Türkiye açısından
böyle bir durum, AB ile bağların kopması, Yunanistan'la yeni bir gerilim döneminin başlaması, Batı ile (hatta ABD ile) ilişkilerin sarsılması, Kıbrıs Türkleri arasında sıkıntıların artması gibi sonuçlara yol açacaktır. Tabii esas olumsuzluk, Türkiye'nin bu yüzden dış politikasında radikal bir değişikliğe yönlenmesi ve Avrupa vizyonundan uzaklaşması ihtimalidir. Bu, Türkiye için içte ve dışta ciddi sıkıntılar yaratabilir...
* AB açısından
Kıbrıs'ı bu bölünmüş ve huzursuz hali ile üye yapmak, ciddi bir sorunu kendi bünyesine ithal etmek demek olur. Birlik, böylece kendisini birdenbire bir güvenlik sorunu ile karşı karşıya bulacaktır.
* Yunanistan açısından
da, böyle bir durumun Türkiye ile düzelen ilişkileri yeniden gerginleştirmesi tehlikesi vardır. Kıbrıs'ın Güney kesiminin AB'ye girmesi, ilk bakışta Rum tarafını memnun etse bile, artık adanın birleşmesi ve huzura kavuşması da hayal olacaktır...
* * *
BUGÜN Dışişleri Bakanı Cem'in Atina'yı ziyareti bu olumsuz havanın gölgesinde gerçekleşiyor. Ama bunu bir fırsat olarak değerlendirmek ve Kıbrıs konusunda yeni bir anlayış oluşturmak da mümkün.
Şu anda krizi önlemenin yolu, Kıbrıs'ın üyeliği konusunu bir süre "dondurmak" ve bu arada Kıbrıs müzakere sürecini başlatmaktır. Bunda Cem ile Yorgo Papandreu kafa kafaya verip uzlaşıcı bir formül üretebilirler. Atina'daki görüşmeler bunu sağlarsa herkesin gereksiz yere ağır bir bedel ödemesi de önlenmiş olur.