BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın, Kıbrıs planını taraflara kabul ettirebilmek için öne sürdüğü şartlar diplomasi tarihinde hiç görülmemiş bir şey mi?
Annan'ın özellikle iki koşulu var ki, "bu ilk kez oluyor; bunun başka örneği yok" denmesine yol açmış bulunuyor. Bu şartlardan biri, mutabakat sağlanamayan konularda, Genel Sekreter'in "boşlukları doldurma" yetkisine sahip olması, diğeri de anlaşma tamamlanamadan da, belirlenen tarihte adanın iki kesiminde referandumun düzenlenmesidir.
Evet, bundan önce uluslararası anlaşmazlıkların halline yönelik müzakerelerde aynen bu tip şartlara rastlanmadı. Ama tarafları mutlaka anlaşmaya sevk etmek için, "dışarıdan dayatma" diye tanımlanabilecek bağlayıcı ve zorlayıcı şartların öne sürüldüğü çok görüldü...
* * *
MODERN diplomasi, "arabuluculuk, hakemlik, kolaylaştırıcı rol, iyi niyet misyonu" gibi terimlerle, ihtilaf halindeki tarafları uzlaşmaya zorlayan çeşitli yöntemlere başvuruyor. Kofi Annan'ın Kıbrıs konusunda uyguladığı metot da bir "ilk" sayılsa da, bu yeni tekniklerden biri...
Yakın tarihte, formatı farklı da olsa, "dıştan taraflara kabul ettirilen" anlaşmaların sayısı az değil.
Örneğin, deneyimli eski diplomat, DYP üyesi Mehmet Ali Bayar'ın hatırlattığı gibi, İngiltere 1940'larda eski kolonisi Hint Yarımadası'na bağımsızlık vermeye hazırlanırken, Hindistan ile Pakistan arasındaki sınırı bizzat çizmiş ve müzakere sürecinde bunu çok farklı ve zıt toprak talepleri bulunan taraflara kabul ettirmişti. Bugün iki devletin hudutları bu anlaşmaya dayanıyor.
* * *
DİĞER bir örnek de Mısır ile İsrail arasındaki Camp David Anlaşması'dır. Eylül 1978'de, ABD Başkanı Jimmy Carter, Mısır Başkanı Enver Sedat ile İsrail Başbakanı Menahem Begin'i aralarındaki savaş durumuna son vermek ve barış anlaşmasını imzalamak için Camp David'e davet etmişti. Siyaset bilimcisi Prof. Baskın Oran'ın deyişi ile, Carter iki lideri hazırladığı anlaşma taslağını kabul ettirinceye kadar bu kasabada "adeta tutsak gibi" alıkoymuştu. İsrail'in Sina Yarımadası'ndan çekilmesini öngören mutabakat metnini bizzat Carter el yazısı ile hazırlamış ve "yüksek riskli diplomasi" yöntemini başarı ile uygulamıştı. Carter gibi Sedat ve Begin'e sonradan Nobel Barış Ödülü'nü kazandıran Camp David Anlaşması, başta iki ülkede halkın bazı kesimlerince eleştirilmekle beraber, Mısır ile İsrail arasında kalıcı bir barış sağlayabilmiştir...
Dayton Anlaşması'nı da bu örnekler arasında sayabiliriz. Bosna - Hersek'teki kanlı olaylardan sonra, ABD'li diplomat Richard Holbrooke'un arabuluculuğu ile, Kasım 1995'te, ülkeye yepyeni bir siyasal yapı veren bir anlaşma imzalanabilmiştir. Tarafların liderleri ABD'nin Dayton kentine yakın bir hava üssünde adeta kapatılmış ve Holbrooke'un şartlarını içeren anlaşma sonunda kabul edilmiştir. Müzakerelerde taraflar bu şartlardan memnun değillerdi. Ama önlerine konan anlaşmayı, çatışmalara tercih ettiler.
* * *
BU ve benzer örnekler büyük devletlerin veya BM gibi uluslararası örgütlerin, bazı anlaşmazlıkların çözümlenmesini mutlaka istedikleri zaman, ürettikleri formülleri veya planları taraflara kabul ettirmenin yolunu bulduklarını gösteriyor.
Tabii gönül arzu eder ki, uyuşmazlıkları ilgili taraflar direkt olarak kendi aralarında halletsin ve herhangi bir dış müdahaleye (baskıya veya dayatmaya) gerek kalmasın. Ama gerçek şudur ki, çoğu zaman ihtilaflı ülkeler kendi inisiyatifleri ile bunu sağlayamıyorlar. O zaman da "dışarıdan birileri"nin devreye girmesi - ve yönlendirmesi - kaçınılmaz hale geliyor...