Başbakan Erdoğan geçen hafta Amman'daydı. Hafta sonu Tahran'a gitti. Bu hafta Şam'ı ziyaret edecek. Ardından Lübnan'ı...Bu geziler ve en üst düzeyde temaslar, Türk diplomasisinin yeni bölgesel inisiyatifiyle ilgili.Diğer bir deyişle, AB ile ilişkilerin çok kritik bir noktaya geldiği bir sırada dahi, Ankara kendi arka bahçesiyle de yakından ilgilenmekten geri kalmıyor.Bölge şu sırada ihmal edilmeye gelmez. Türk hükümetini bu "cephede"de de harekete geçmeye sevk eden önemli gelişmeler oluyor: Irak'ta durum giderek vahim hale gelirken, ABD bir çıkış yolu arıyor ve yeni stratejiler belirliyor. Bu arada İran ve Suriye gibi bölge ülkelerinin de bu stratejide yer alması söz konusu... Bölgenin diğer acil bir sorunu, Lübnan'daki kritik durum. Bu ülke şimdi bir iç savaşa sürüklenme tehlikesiyle karşı karşıya... TÜRKİYE bir yandan AB ile uğraşırken, öte yandan Ortadoğu "cephesi"nde atakta... İran'ın inisiyatifi eline aldığı bir dönemde, "bölgesel aktör" olarak konumu çok daha müsait olan Türkiye'nin olup bitenlere seyirci kalması mümkün değil...Türk diplomasisi, bir süredir Washington'da Irak'la ilgili strateji değişikliği yönündeki gelişmeleri yakından izliyor. Bugün yayımlanması beklenen Baker-Hamilton raporundaki tavsiyeler bu konuda daha açık bir ipucu verecek. Bu yeni konjonktürde Ankara'nın oynayabileceği önemli bir rol olabilir.Türkiye'nin avantajı, hem ABD ve Batı ile, hem Ortadoğu ile, hem de bölgenin düşman veya rakip ülkeleri arasında "dengeli ilişkiler"e sahip olmasıdır. Başbakan'ın dış politika danışmanı Prof. Ahmet Davutoğlu'nun deyişiyle, Türkiye bölgenin bir nevi Soğuk Savaş havası içinde, iki kutba ayrılmasına karşıdır ve amacı da cepheleşmelere ve bölünmelere yol açmadan istikrarın sağlanmasıdır.Başbakan'ın gezileri ve Türk diplomasisinin çabaları, şimdi Washington'da ve Batı başkentlerinde destek görüyor. (Oysa daha önce Ankara'nın bazı inisiyatifleri eleştiriliyordu)... Erdoğan'ın geçen hafta Riga'da NATO üyesi ülkelerin liderleriyle yaptığı görüşmeler de bunu gösteriyor.Ancak Prof. Davutoğlu'nun da belirttiği gibi, İran'ı ziyaret (bazı spekülasyonların aksine) "ne ABD'nin talebi"yle ne de "ABD ile rekabet" fikriyle yapıldı. Türkiye bu inisiyatifini kendi çıkarlarına uygun gördüğü için -ve de bunun gerçekten bölgenin ve dünyanın yararına olacağı umuduyla- yürütüyor. Aktif diplomasi Türk yetkilileri, bunun "Batı'nın karşısında yeni bir bölgesel oluşum" olarak görülmemesi gerektiğini de vurguluyorlar.Aslında İran, stratejisini ABD'ye karşı belirlemiştir ve Irak politikasını da bu esaslara göre uyguluyor. Irak'taki ve Lübnan'daki olayların -artan Şii gücü sayesinde- İran'ın etkinliğini artırdığı da açık.Tahran'daki görüşmelerin gösterdiği gibi, Türkiye ile İran'ın gerek Irak gerekse Lübnan konusunda ortak veya birbirine yakın görüşleri var. Ancak İran'ın amaçlarının ve niyetlerinin Riyad, Amman, Kahire gibi merkezlerde bazı rahatsızlıklar ve sıkıntılar yarattığı da bir gerçek.Ankara bunun da farkındadır ve aktif olarak devreye girmesinin bir hedefi de, bu kaygıları giderecek ortak bir anlayış sağlamaktır. skohen@milliyet.com.tr Yeni dengeler