Geçen yıl bu zamanlarda dünyanın gözleri geçmişte dikkatleri pek çekmeyen bir Kuzey Afrika ülkesine çevrilmişti. Tunus’ta üniversite öğrencisi olan genç bir seyyar satıcının kendisini sokak ortasında yakmasından sonra patlak veren rejim karşıtı gösteriler, kısa zamanda bir ayaklanmaya dönüşmüştü. Cumhurbaşkanı koltuğunda 23 yıl oturan Zeynelabidin Bin Ali hızla yayılan bu halk hareketi karşısında fazla dayanamadı ve 14 Ocak’ta eşiyle birlikte ülkeden kaçtı...
Bu sonradan “Arap Baharı” adı verilen ve Kuzey Afrika’dan Ortadoğu’ya kadar geniş Arap coğrafyasında süratle yayılan bir ayaklanmanın ilk aşamasını oluşturuyordu.
Nitekim çok geçmeden Mısır’dan Libya’ya, Bahreyn’den Yemen’e ve daha sonra da Suriye’ye kadar birçok ülkede diktatörlerin ve baskıcı rejimlerin devrilmesi için halk sokaklara döküldü.
Bu hareket Mısır‘da Mübarek, Libya‘da Kaddafi yönetiminin sonunu getirdi. Yemen‘de Abdullah Salih de sonunda pes edip çekilmek zorunda kaldı. Fas’ta kral halkın sesine kulak verdi ve bazı reformlar yapmayı göze aldı...
Buna karşılık Suriye’de yılın ilk aylarında başlayan ve giderek yaygınlaşan ayaklanma karşısında Esat yönetimi çok kan dökme pahasına iktidarını sürdürme mücadelesini sürdürüyor.
Diktatörlerin devrildiği ülkelerde ise demokrasiye geçiş sancılarını çekiyor...
Esat: Aynı nakarat!
Uluslararası Af Örgütü, “Ayaklanma Yılı” adı altında dün yayımladığı 80 sayfalık bir raporda, bu bir yıl içinde Arap dünyasının nereden nereye geldiği ayrıntılı olarak inceleniyor.
Raporda yapılan önemli tespitler özetle şöyle: Evet, bazı Arap ülkelerinde otoriter rejimler devrildi, ama henüz halkın beklentilerini karşılayacak reformlar yapılmadı. Birçoğunda baskılar, insan hakları ihlalleri devam ediyor. Gerçek demokrasiyi oturtacak politikalara ihtiyaç var. Bu ülkelerin çoğunda liderler halk ayaklanmasının anlamını tam kavramış değiller. Halkın beklentileri doğrultusunda bir değişim gerçekleşmezse, ayaklanmalar bu yıl da devam edecektir...
Raporda vurgulanan noktalardan biri de, “Arap Baharı”nın “Arap halklarının bir hareketi” olduğu ve sokaklara dökülenlerin “dış etkenler”den çok, iç dinamiklerle, değişim istek ve beklentileriyle bu eylemlere giriştikleridir.
Beşar Esat’ın dünkü konuşması, bu gerçekten hâlâ ne kadar uzak olduğunu gösterdi. O hâlâ Suriye’deki halk hareketini “dış kaynaklı bir komplo” olarak görüyor.
Şimdiye kadar 5 binden fazla insan öldüğü halde, kendisinin kimseye halka ateş açma emrini vermediğini iddia ediyor.
Bunlar Esat’ın daha önceki konuşmalarında söylediklerinin bir tekrarı. Bu da Suriye’de daha çok kan döküleceğinin bir işareti...
Yarını belli değil
Arap Baharı’ndan bir yıl sonra, diktatörlüklerin devrildiği ülkelerde de durum pek parlak değil doğrusu.
Belki Tunus demokratik düzene kavuşma şansına daha fazla sahip. Ancak bu da yeni siyasetçi sınıfının nasıl davranacağına bağlı...
Libya’da Kaddafi sonrası durumun nasıl gelişeceği belirsiz. Ayaklananların bir kısmı silahları bırakmak istemiyor. Rejimi deviren muhalif güçler arasında anlaşmazlıklar var. Halk gene sokaklarda...
Mısır’da çok aşamalı seçimlerde Müslüman Kardeşler ve aşırı dinci selefiler önde gidiyor. Geçici askeri yönetimin nasıl davranacağı bilinmiyor. Halkın bir kesimi endişeli. Tahrir Meydanı gene zaman zaman gösterilere sahne oluyor.
Kısacası, Arap Baharı’ndan bir yıl sonra kimi ülkelerde diktatörlük son buldu; ama henüz demokrasiden ve istikrardan uzaktalar.
Kimi ülkede diktatörler direniyor ve kan dökmekten çekinmiyor.
Daha da kötüsü, bazısı da mezhepsel ve etnik çatışmalara doğru gidiyor...
Bir yıl sonraki tablo iç açıcı değil...
Özay Şendir
Netanyahu için sonun başlangıcı…
18 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Eğitim vezir de eder rezil de!..
18 Mayıs 2025
Zeynep Aktaş
Toparlanmanın devamı gelir mi?
18 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
Hande Subaşı: Modellikten geliyorum, ama modayı hiç takip etmiyorum
18 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
Yunanistan’ı anlamama sendromu
18 Mayıs 2025