Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Türkiye'nin AB adaylığı kadar son günlerde tartışılan bir konu da, Güney Kıbrıs'ın AB adaylığının geleceği sorunudur.
AB, iki yıl önce, Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri ile birlikte, bölünmüş adayı bir bütün saydığı "Kıbrıs Cumhuriyeti"ne adaylık statüsü vermişti. Şimdi AB'nin "genişleme" politikası çerçevesinde, Birliğin stardartlarına uyan adayların üyelik müzakereleri sürecinin başlaması söz konusu.
Klerides yönetimi, Kıbrıs'ta çözüm olsun veya olmasın, "Kıbrıs Cumhuriyeti"nin ileri düzeydeki Avrupalı adaylar gibi, "kesintisiz üyelik süreci"ne girmesini istiyor. Oysa Türk tarafı - yani KKTC ve Ankara - AB'nin sadece Güney Kıbrıs için üyelik sürecini başlatmasının hem haksızlık olacağını, hem de Kıbrıs'ta çözüm şanslarını büsbütün ortadan kaldıracağını savunuyor.
* * *
AB, "Kıbrıs Cumhuriyeti"ni aday olarak kabul ettiği zaman, gerekçesi - ve umudu - bunun iki kesimin birleşmesini kolaylaştıracağı idi. Bu argümana göre, KKTC halkı, AB üyeliğinin sağlayacağı avantajları görecek, güneydeki gibi yüksek bir yaşam düzeyine ulaşacak ve dolayısı ile çözümün bir an önce gerçekleşmesini isteyecekti. Oysa Denktaş yönetimi - ve Ankara - daha o zaman, sonucun bunun tam tersi olacağı ve Lüksemburg'da verilen kararın adanın bölünmüşlüğünü daha da derinleştireceği uyarısında bulunmuştu.
Şimdi Helsinki zirvesi arifesinde, AB bu konuda bir açmazda bulunuyor. Birlik içinde iki, hatta üç farklı görüş var: Bazı üyeler (başta Yunanistan) adaylıktan üyeliğe geçiş sürecinin başlatılmasında ısrarlı. Çözüm olmasa ve ada bölünmüş kalsa dahi, AB "Kıbrıs Cumhuriyeti" adını taşıyan "aday ülke"ye üyelik statüsünü vermeli... Diğer görüş, Kıbrıs'ın bu hali ile AB'ye dahil edilmesinin siyasal komplikasyonlar yaratacağı, dolayısı ile çözüm bulununcaya kadar üyelik için herhangi bir muamelenin yapılmaması yönündedir...
Son günlerde - özellikle Yunanlıların yoğun çabaları sonunda - görülüyor ki, şimdi bir de üçüncü görüş ortaya çıkıyor: Buna göre, gerekli muamelelere (diğer adaylar için olduğu gibi) başlansın. Bu müzakereler nasıl olsa birkaç yıl sürebilir. Üyelik kararının verileceği noktaya gelindiğinde, bir "durum muhakemesi" yapılsın ve konu o zaman sonuca bağlansın. Bu son görüşü savunanlar, "herhalde o zamana kadar da bir çözüme ulaşılır" diye düşünüyorlar...
* * *
YUNAN yetkililerinin son günlerde söylediklerinden, Atina'nın Kıbrıs'ın AB üyeliğinin kabulünü ne ölçüde Türkiye'nin AB adaylığı için şart koşacağını kestirmek çok zorlaştı. Yani AB Kıbrıs cumhuriyetinin adaylığını dondurmaya karar verirse, Yunanistan Türkiye'nin adaylığını veto mu edecek?
Sanmıyoruz, ama gene de belli olmaz...
Dün New York'a hareket eden Denktaş, AB zirvesinde Rum tarafının adaylığının kabul edilmesi halinde, kendisinin Kıbrıs'la ilgili görüşmeleri terk edip Lefkoşa'ya döneceğini söyledi. Bunun anlamı şudur: Artık çözüm için müzakere olmaz. Çözüm, "de facto" (fiili) durumun pekiştirilmesi olur.
Rum tarafı "ziyanı yok, önemli olan bizim AB üyesi olmamızdır, varsın Türk tarafı bizden kopsun" diye düşünüp bugünkü politikasında ısrar eder mi?
Daha da önemlisi: AB adanın bölünmüşlüğünün devam etmesine ve kendi bünyesine sadece onun "yarısı"nı almaya razı olur mu?
Şüpheli, ama gene de belli olmaz...


Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr