Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in Atina ziyareti iki ülkenin bu aşamada "çift şeritli diplomasi" yöntemini benimsediğini gösteriyor.
Bu "şerit"lerden biri Türk - Yunan ilişkileri, diğeri ise Kıbrıs sorunu ile ilgilidir.
Atina'daki temasların da gösterdiği gibi, ikili ilişkiler, Kıbrıs meselesindeki son olumsuz gelişmelere rağmen, kendi yolunda ilerlemeye devam ediyor. Nitekim Cem ile Papandreu 6 yeni anlaşma imzaladılar. Bunlardan biri askeri işbirliği, diğeri de Yunanistan'ın Türkiye'ye illegal mültecilerin iadesi hakkında.
Papandreu'nun deyişi ile Cem'in ziyareti sırasında "iki ülke arasındaki anlaşmazlıklara rağmen, ilişkilerde bir adım daha ileri atılabildi."
* * *
GERÇEKTEN iki taraf da, ilişkilerin havasını korumaya özen gösterdi ve resmi görüşmeleri ikili konular (ve bu arada imzalanan anlaşmalar) üzerinde odaklamayı yeğledi. Ege uyuşmazlıkları gündeme getirilmedi. Kıbrıs işi baş başa görüşmede ele alındı. Açıkçası bu konuda iki taraf da, bildiğini okudu.
Ama, Kıbrıs'la ilgili son gerginliğin gölgesinde gerçekleşen bu görüşmelerin, bu olumsuzluklardan etkilenmemiş olması çok önemli. Demek ki, iki tarafın ilişkileri geliştirmek konusundaki kararlılığı devam ediyor. Ankara da, Atina da son iki yılda oluşan iyi havanın bozulmasını istemiyor.
* * *
PEKİ, ileride Kıbrıs sorununda (örneğin AB üyeliğinin gerçekleşmesi halinde) bir kriz çıkarsa, ne olur? O zaman Türk - Yunan ilişkileri bundan etkilenmez mi? Deneyimli bir diplomata göre "bu hava böyle ciddi bir krizi taşıyamaz." O zaman hava bozulur ve hatta imzalanan anlaşmalar da rafa kalkabilir.
Bu nedenle "Türk - Yunan ilişkileri şeridi"ni sağlam tutmak kadar, "uyuşmazlıklar şeridi"nde özellikle Kıbrıs üzerinde ciddi çabalar harcamak gerekiyor.
Kıbrıs sorunu Türk - Yunan ilişkilerini olumsuz etkileyeceğine, acaba Türk - Yunan yakınlaşması, bu sorunu olumlu etkileyecek biçimde (yani birlikte çözüme önayak olabilecek şekilde) kullanılamaz mı?
Karşılıklı olarak böyle bir istek ve gayret gösterilirse, bu pekala mümkündür...
* * *
TÜRKİYE'nin AB konusunda da benzer bir "çift şeritli diplomasi" izlemekte olduğu görülüyor.
Bunlardan biri AB üyeliği, diğeri de Kıbrıs ve AGSP uyuşmazlığı ile ilgili.
Ankara bir yandan AB ile bütünleşme çabalarını sürdürüyor, öte yandan da bu iki sorunu Avrupalı partnerleri ile tartışıyor.
"İkinci şerit"teki anlaşmazlık, şimdilik AB ile ilişkileri kapsayan "birinci şeridi" etkilemiyor. Ama bilinmeli ki, eğer "ikinci şerit"teki sorunlar halledilmez ve anlaşmazlık bir krize dönüşürse, "birinci şerit"te de bir tıkanıklık, hatta bir geriye dönüş olacaktır.
Neyse ki, şu anda dikkatler daha çok "birinci şerit"teki gelişmeler ve bu arada haftaya yayımlanacak olan "İlerleme Raporu" üzerinde toplamış durumda.
Raporun basına yansıyan versiyonu, aslında bir dizi "tespit"i içeriyor. Bunu şimdiden olumsuz veya umutsuz bir metin olarak nitelendirmek, yanlış. Raporun asıl değerlendirme bölümü, ("sonuç" ve "kompozit belge" kısmı) önemli. Bu da şu anda hazırlanıyor. Üst düzey bir Türk yetkilisinin deyişi ile, "bütünleşme yolunun uzun ve çetin olduğu biliniyor. Önemli olan mücadeleden ve kararlılıktan vazgeçmemektir."
Bu, her iki "şerit" için de geçerlidir.