Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

1 Nisan şakası sanmayın: Dışişleri Bakanı Tansu Çiller, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne gireceğine inanıyor. Bugünkü koalisyon hükümetinin devam edeceğine de...
Bugün başlayan nisan ayı, gerçekten önemli olayların beklendiği bir ay. Bu haftadan itibaren AB adaylığı konusunda bir dizi yoğun temas başlıyor. Önce Fransız, ardından Hollanda Dışişleri Bakanları geliyor. Ay sonunda Türk Dışişleri Bakanı, 15 AB'li meslektaşı ile Ortaklık Konseyi çerçevesinde toplanıyor. Bütün bu yeni adımlar, Türkiye'nin başvurusunun akıbetini belirleyecek. AB'nin Türkiye'yi diğer 11 adayın içinde mi, dışında mı sayacağı Haziran'da Amsterdam'daki AB zirvesinde daha netlik kazanacak.
Nisan ayında, aynı zamanda Refahyol'un kaderi de belli olacak. Hatta bu koalisyonun kalıcı mı, gidici mi olduğu hemen önümüzdeki günlerde anlaşılacak.
"Tarihi bir oluşumun eşiğindeyiz" diyor Tansu Hanım. Sohbetimiz, dış politika ve özellikle Türkiye - Avrupa ilişkileri üzerinde. Ama, konu Türkiye'nin iç durumu ve koalisyonun akıbeti ile de sıkı sıkıya bağlı.
Çiller bu bakımdan koalisyonun çözülmesini istemediğini açıkça söylüyor. "Türkiye'nin AB üyeliği için verdiği mücadelede, siyasal istikrar ve süreklilik şart" diyor. Diğer bir deyişle, "son aylarda kazanılan itici gücün, yeni bir siyasal bunalım ile kaybedilmemesi gerektiğini" düşünüyor...
* * *
ÇİLLER AB'nin Türkiye'nin tam üyelik başvurusunu - diğer 11 aday ile birlikte - kabul etme şansını yüzde 50 olarak tahmin ediyor.
Bu "fifty - fifty" ihtimal, daha önce yapılan hesaplara ne kadar uygun? Dışişleri Bakanı, bu konuda iyimser bir değerlendirme yapıyor ve geçen yıl bu zamanlarda kimsenin Türkiye'nin AB üyeliğinden söz bile etmediğini, son birkaç ay içinde - bazı olumsuzluklara rağmen - epey mesafe katedildiğini ve artık Türkiye'nin AB gündeminde yer aldığını söylüyor.
Ya Kinkel'in Ankara'da söyledikleri? Gerçi Alman Dışişleri Bakanı'nın sözleri kısmen, Başbakan Erbakan'ın Almanları aşağılayan ifadelerine karşı bir tepki idi. Ama Kinkel, bu arada baklayı ağzından çıkardı ve Almanya'nın - hatta AB'nin - Türkiye'yi henüz adaylar listesine almak niyetinde olmadığını açıkladı. Bu, Ankara'da derin düş kırıklığı yarattı. Ama Tansu Hanım'ın cesaretini kırmadı. "Biz mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz. Avrupalılara bunun Türkiye için olduğu kadar AB için de tarihi bir fırsat olduğunu bıkmadan, yorulmadan anlatacağız... Sonunda anlayacaklarını ve hak vereceklerini umuyorum"...
AB'nin bu yıl içinde Türkiye'yi diğer adayların dışında tutması ve başvurusunu yeniden askıya alması halinde ne yapılacak? Tansu Hanım'a "ya olacak, ya olacak" ifadesinin anlamını soruyorum. Açıkçası bir red cevabı halinde Türkiye AB'den kopacak mı? Avrupa'ya sırtını dönüp, yeni alternatifler arayacak mı?..
Dışişleri Bakanı, mitinglerdeki ifadelerinden farklı bir üslupla yanıtını veriyor: "Hayır, sırtımızı (AB'ye) dönemeyiz... Kapıları zorlayacağız. Avrupa camiasında yerimizi almaya mecburuz".
Tansu Hanım bunun Türkiye'nin siyasal, sosyal ve ekonomik standartlarının yükselmesi için, bir zorunluk olduğunu belirtiyor. Ve insan haklarından basın özgürlüğüne kadar, çeşitli alanlarda planladığı reformlardan söz ediyor. "Önümüzdeki aylarda bu konuda birçok yasaları Meclis'e getireceğiz. Türk insanı, Avrupalıdan farklı koşullara sahip olmamalı artık. Bunu sağlamaya çalışacağız"...
* * *
KISACASI, Bakan'ın ifadesince, Avrupa ile bütünleşme, Türk dış politikasının şaşmaz hedefi olarak kalacak.
Yalnız bir endişesini de saklamıyor: "Eğer AB kesin hayır derse, Türk halkı buna bir reaksiyon gösterir. Biz değil, ama başkaları bunu istismar edebilir."
Ancak Tansu Hanım, AB üyeliği konusunda Türkiye'de geniş bir konsensüs bulunduğunu kaydediyor ve bu arada koalisyon ortağı Refah'ı da buna dahil ediyor. Buna karşılık AB ile bütünleşmeye sadece iki liderin - Mesut Yılmaz ve Bülent Ecevit'in - soğuk baktığını söylüyor; hatta ANAYOL döneminde bu konuda bir hayli sıkıntı yaşadığını da anımsatıyor.
Refah AB vizyonuna daha mı yatkın? Çiller kendisinin daha ilk günden, AB üyelik hedefini Refah ortağına "açık - seçik" anlattığını ve bunun protokolde da yer aldığını belirtiyor. Yani Erbakan'ı da bu konuda yükümlülük altına girmiş sayıyor. Bu konudaki ifadeleri kesin: "Koalisyon sadece ortağımızın protokolün gereklerini yerine getirmemesi halinde son bulur. Bu hükümeti topla, tankla yıkamazlar. Beni yıkamazlar... Ortağım koalisyon protokolüne bağlı kaldıkça, ben buna devam ederim. Bunun devamında da yarar görürüm"...