O, tam bir radikal...
ABD'nin BM'deki baş temsilcisi olarak Madeleine Albright'i yakından tanımak fırsatını bulan bir diplomatımız, yeni Dışişleri Bakanı'nı böyle tanımlıyor.
Kararlı, hatta inatçıdır. Küstahlaştığı da oluyor. Sıkı pazarlıkçıdır. Ama dış politika konularını çok iyi bilir. Dünya görüşüne sahiptir...
ABD tarihinde ilk kadın Dışişleri Bakanı olarak görev yapacak olan 60 yaşındaki Albright, BM'de son 3 yıl içinde (ve daha önce uluslararası ilişkiler uzmanı bir akademisyen olarak) karakterini ve mizacını yeterince ortaya koydu. Bosna'dan Irak'a, Haiti'den Küba'ya kadar çeşitli konulardaki çıkışları, dünya meselelerine bakış açısını ve düşüncelerini de gözlerin önüne serdi.
Buna bakarak denilebilir ki, Albright'ın görüşleri önümüzdeki dönemde ABD'nin dış politikasına damgasını vuracak. Ona daha net çizgiler ve belki de yeni boyutlar verecek.
* * *
BAŞKAN Clinton'un Albright'ın da yer aldığı yeni takımı, Türkiye açısından nasıl?
Yeni kabinede Türkiye ile çok yakından ilgili bir kimsenin bulunmadığı doğru. Önceki kabine de öyle idi. Ama Albright ve yeni Savunma Bakanı William Cohen, Türkiye'yi izleyen kişiler. Albright BM'deki görevi sırasında Türk diplomatları ile de yakın ilişki kurmuştu. Geçen Temmuz'da Ankara'ya gelen Albright, Başbakan Erbakan ile görüşmüştü. O zaman Çekiç Güç'ten Kıbrıs sorununa kadar, Türk dış politikası ile ilgili çeşitli konularda Türk yetkililerine düşüncelerini açıkça anlatmıştı.
Albright'ın ABD'nin Türkiye ile işbirliği politikasını sürdürmek isteyeceği muhakkak. Ancak bu arada Kıbrıs sorununu da gündeme getirecek. İngiltere'nin Kıbrıs özel temsilcisi BM'deki eski büyükelçisi David Hanney, onun yakın dostu. Bir süredir sözü edilen Kıbrıs konusundaki "Anglo - Amerikan girişimi", böylece 1997'nin başlarında hız kazanacak.
Warren Christopher'ın görevde bulunduğu 4 yıl içinde tek bir kez Türkiye'ye gelmediği hatırlandığında, Albright'ın bu yeni dönemde Türkiye'ye daha büyük ilgi göstereceğini ve Ankara'ya tekrar gelmek isteyeceğini tahmin etmek mümkün. Ama, Albright ile tartışmak ve anlaşmak, her zaman kolay olmayabilir...
Yeni Savunma Bakanı Cohen Kongre'de Dışişleri ve savunma alanlarında isim yapmış bir senatör. Türkiye'yi, karşıt lobilere karşı savunduğu ve desteklediği de biliniyor. Türkiye ile ABD arasında askeri işbirliği konularının gündemde bulunduğu bir dönemde, onun aynı desteği sürdüreceği umuluyor.
* * *
SON ilginç bir nokta: Albright çocuk iken ABD'ye göç eden bir Çek ailesinin kızı. Hızla entegre olmuş ve akademik kariyerden politikaya geçtikten sonra giderek yükselmiş. Şimdi de ilk kadın Dışişleri Bakanı oluyor... Cohen ise, 20 küsur yıldan beri Cumhuriyetçi Parti'nin önde gelen bir politikacısı.
Şimdi ikisi, ABD'nin en önemli ve hassas iki mevkiine getirilmiş bulunuyor. Cinsiyet, siyasi görüş, ırk, din farkı gözetilmeden yapılan bu atamalar, demokrasinin ve eşitliğin düzen bir örneğini veriyor...
İNSAN hakları, Türkiye'nin iç politikada olduğu gibi, dış politikada da fazla duyarlık gösterdiği bir konu değil henüz.
Bu bakımdan Türk dış politikası, bu meseleler uluslararası platformlara gelince, birçok demokratik ülkenin aldığı tavırdan farklı hareket ediyor.
Örneğin geçen gün BM Genel Kurulu'nda İran'ın Uluslararası İnsan Hakları Sözleşmesi'ne uyması için yapılan çağrıya Türkiye katılmadı. Bu konuda sunulan karar, Yunanistan'ın da dahil bulunduğu pek çok ülkenin oyu ile onaylandı.
Gerekçesi ne olursa olsun, Türkiye'nin insan hakları ile ilgili girişimlerin dışında kalması veya ona karşı çıkması, bizce çok ters bir davranış.
Başbakan Erbakan'ın iki dış gezisinde de, uluslararası camiada insan hakları ihlalleri nedeni ile mimlenen ülkeleri ziyaret etmesinin ardından BM'de sergilenen tavır, açıkçası demokratik Türkiye imajına gölge düşürüyor.
Dışişleri Bakanı Çiller'in önceki gün, Londra'da Sırbistan'daki gösterilerle ilgili bir soruyu yanıtlarken "bu onların iç işidir" demesi de, doğrusu soğuk duş etkisi yaptı. Şu sırada tüm dünya (Bosna konusundaki Londra Konferansı'nda da görüldüğü gibi), Sırbistan'daki insan hakları konusu ile çok yakından ilgili. O kadar ki, konferansın bitiminde, Bosna Koordinatörü Carl Bildt dünya basınına şöyle dedi: "İnsan hakları herkesi ilgilendiren bir meseledir. Bunu bir ülkenin iç işi saymak mümkün değildir."
Hükümet, dış politikada da insan hakları konusunda takındığı tavrın evrensel eğilime ters düştüğünün farkında mı?