Yunanistan’ın ve İtalyan’ın, içine düştükleri ekonomik kriz batağından çıkmak için bir cankurtaran simidi gibi sarıldıkları iki kişi var. İkisi de politika âleminin dışından geliyor. İkisi de ekonomist...
64 yaşındaki Lükas Papadimos, Avrupa Merkez Bankası’nın başkan yardımcılığını yapmış. 68 yaşındaki Mario Monti ise hem akademisyen, hem de daha önce AB Komisyonu’nda çalışmış...
Şimdi ikisi de, kendi ülkelerinde hükümetin başına geçiyor.
Papadimos, hafta başında istifa eden Yorgo Papandreu’nun koltuğuna oturuyor. Monti de, önümüzdeki pazartesi resmen çekilmesi beklenen Silvio Berlusconi’nin yerine geçmeye hazırlanıyor.
Yunanistan’da ve İtalya’da hemen hemen aynı zamanda “seçilenler”in iktidarı “teknokratlar”a devretmesi, ilginç bir rastlantı değil mi?
Tabii her iki olayda da önemli olan, şu sırada politikacılara değil, teknokratlara ihtiyaç duyulması ve onların tercih edilmesidir.
İç nedenler
Bunun nedenini anlamak hiç de zor değil.
Gerek Yunanistan’ı, gerekse İtalya’yı şimdiki duruma düşürenler, politikacılardır. Siyasetçiler yanlış politikalar uyguladıkları gibi, halka şirin görünmek için nabza göre şerbet vermekten, popülist davranmaktan, yalan konuşmaktan çekinmediler. Ne var ki, son patlak veren krizden sonra artık halk onlara güvenmiyor. Dış dünya da keza...
Gelinen noktada gözler bir “kurtarıcı” ararken, sıradan “seçilmiş” politikacılar değil, iş bilen “seçkin” teknokratlar tercih ediliyor.
Bu daha önce birçok ülkede denenmiş ve iyi sonuç vermiş bir tercih. Bizde Kemal Derviş deneyimi bunun en başarılı örneklerinden biri. Nitekim Yunanlılar bir süredir “bize Kemal Derviş gibi biri lazım” deyip duruyorlardı. İşte şimdi Papadimos’u buldular. İtalyanlar da Monti’yi...
İkisinin de ülkelerinin hastalığını kökünden tedavi edecek reçeteyi yazacağından, popülist söylemlere ve davranışlara başvurmayacağından herkes emin. Ama gene de ikisinin işi çok zor. Şimdilik bu yeni “lider”lere umut bağlayan halkın, daha ileride “acı ilacı” alırken, ne tepki göstereceği bilinmez...
Dış etkenler
Bu olayın ortaya koyduğu gerçeklerden biri, bu gibi hallerde demokrasinin ciddi bir zaaf geçirdiğidir.
Yunanistan’da ve İtalya’da ekonomik krizin yıkıcı etkileri, demokrasinin normal işleyişini sarsmıştır. Artık bu krizin üstesinden gelmek için belli siyasal yollardan gidilemeyeceği anlaşılmıştır. Siyasetçiler halkın güvenini kaybetmiş, hükümetler de gereken tedbirleri almak cesaretini göstermemiştir. Sonuçta, kurtuluş “siyaset dışı” yollardan aranmıştır...
Olayın ortaya koyduğu diğer önemli bir gerçek de, bunda dış etkenlerin (iç dinamiklerden de fazla) rol oynadığıdır. Açıkçası Papandreu ve Berlusconi’nin devrilmesinde ve yerine teknokratların gelmesinde, AB’nin (özellikle “euro-bölgesi”nin) IMF’nin ve alacaklı finans kurumlarının büyük payı vardır.
Papandreu’nun önlem paketi üzerinde referandumdan vazgeçmesi ve Berlusconi’nin sonunda çekilmeye razı olması, bu “dış müdahaleler” ile gerçekleşmiştir.
Bütün bu olanlar ve özellikle dış baskılarla “seçilmişler”in yerine “seçkin” teknokratların yönetimi devralması, demokrasiye olan güveni sarsacak gelişmelerdir.
Tek umut veya temenni, bu geçici yönetim sürecinin kısa olması ve bu arada politikacıların da bu olaylardan gereken dersleri çıkarmasıdır...
Özay Şendir
Netanyahu için sonun başlangıcı…
18 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Eğitim vezir de eder rezil de!..
18 Mayıs 2025
Zeynep Aktaş
Toparlanmanın devamı gelir mi?
18 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
Hande Subaşı: Modellikten geliyorum, ama modayı hiç takip etmiyorum
18 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
Yunanistan’ı anlamama sendromu
18 Mayıs 2025