Her zamanki gibi, yeni yıla barış, dostluk, refah ve mutluluk dileklerini ve umutlarını dile getirerek girdik. "Yılbaşı ruhu"nun doğal tezahürü bu. Adeta bir ritüel; yahut bir rutin...
İnsanlarda hep yeni yılın, bir öncekinden farklı - ve daha iyi - olacağı inancı var. Böyle olması çok isabetli. Bu, olabilecek olumsuzlukları cesaretle karşılamak gücünü veriyor...
Oysa, her yıl beraberinde hoşa gidecek gelişmelerin yanı sıra, kötü olayları da getiriyor. Buna da şaşmamak lazım. Zaman birimini - ayları, yılları, yüzyılları, binyılları - belirleyen, bizleriz. Ama bu yıllara damgasını vuran olayları yaratan da, biziz...
İnsanların içgüdüleri, hırsları, mizaçları aynı kaldıkça, yılların değişmesi, ne yazar? İşte kavgalar, savaşlar, yüzyıllardır devam ediyor; tarihe sanki refakat ediyor...
* * *
PEKİ, her yılbaşında hep bir ağızdan ve yüksek sesle dile getirilen güzel dilekler ve umutlar, boş bir hayal olmaya mahkum mu?
Hayır. Her şeye rağmen umut var.
Umut ta, - basit deyişi ile - zenginliğin fukaralığın yerini almasında...
Uluslar ne kadar zenginleşirlerse, yani ekonomik, sosyal, kültürel düzeylerini ne kadar yükseltebilirse, çatışmadan o kadar uzak durmak isterler.
Örneğin bugünkü Avrupa'da, gelişmiş ülkeler için vaktiyle Alman düşünürü Karl Von Clausewitz'in dediği gibi "savaş siyasetin başka şekilde devamı" olmaktan çıktı. "Savaş mantığı" artık savunulmaz duruma geldi. Barış, kuvvetle ihtiyacı duyulan ve arzulanan "normal" bir yaşam tarzı olarak benimsendi.
Böyle güçlü bir arzu duymayan ve çatışmada veya savaşta "nasıl olsa kaybedecek fazla bir şeyimiz yok" mantığı ile hareket eden az gelişmiş ülkeler için durum çok farklı tabii...
* * *
MERKEZİ Londra'da bulunan Dış Politika Merkezi adlı düşünce kuruluşunun üyesi Robert Cooper'ın ilginç bir araştırmasına göre, dünyada halen savaş (iç savaş dahil) halinde bulunan 40 ülkeden 24'ü "fakir uluslar" listesinde yer alıyor. Bunların çoğu da Afrika ve Asya'dadır.
Cooper ülkeleri "post - modern", "modern" ve "modern öncesi" diye üç kategoriye ayırıyor. "Post - modern" uluslar gelişmiştir, zengindir ve demokratiktir. Bu ülkelerde esas devlet değil, bireydir. Bireyin hakları, düşünceleri, arzuları da, ulusal ve uluslararası yasalarla korunmuştur. Dolayısı ile "devlet politikaları"nı belirleyen bireyin davranışlarıdır. Birey yüksek yaşam düzeyini korumak (yani pratikte savaş serüvenlerine girişmemek) istediği için, yöneticiler de bu iradeye göre hareket etmek zorundadır. Cooper, AB ülkelerini buna örnek gösteriyor.
"Modern" ve özellikle "modern öncesi" uluslar ise, araştırmaya göre, çatışmaya ve savaşa en yatkın toplumlardır. Bunların azgelişmişliğinin yanı sıra, bir de başlarında çoğu zaman diktatörlerin bulunması, çeşitli gerekçelerle ve hamasetle yıkıcı maceralara girişmelerine yol açıyor. Cooper buna da Saddam Hüseyin'i ve kara Afrika ülkeleri diktatörlerini örnek gösteriyor.
* * *
BUNDAN çıkan sonuç şudur: Yeryüzünde barışın sağlanması (veya daha az çatışma olması) ülkelerin "zenginleşmesi"ne, toplumların daha demokratik rejimlere kavuşmasına, bireylerin daha iyi yaşam koşullarına sahip olmasına bağlı.
Cooper'ın deyişi ile "demokratik barış" herhalde boş bir hayal değil. Kim bilir, belki bunun gerçekleşmesi, yeni milenyumda insanlığa nasip olur...
-----------------
DÜZELTME: Pazar günü yayımlanan Latin Amerika röportajında, Şili ile ticaretle ilgili sayılar milyar değil, milyon olacaktır. (ithalatımız 45.3 milyon, ihracatımız 14.3 milyon dolar). Özür dileyerek düzeltiriz.