Geçenlerde yazdığımız bir yazıda mart ayının Türk dış politikası açısından kritik bir ay olacağını, özellikle Ermeni ve Kıbrıs sorunları yüzünden dış ilişkilerde ciddi sıkıntılar ortaya çıkabileceğini belirtmiştik. O yazıda vurguladığımız bir husus da, bu sorunlar yüzünden dost ve müttefik ülkelerle ciddi bir kriz yaşanması ve bunun da Türk dış politikasının rotasında bir sapmaya yol açması tehlikesiydi...
Türkiye’nin şu sırada Ermeni tasarıları nedeniyle ABD ve İsveç ile ilişkileri gerçekten hassas bir aşamaya girmiş bulunuyor. Hükümet Büyükelçi’yi geri çekmek, ziyaretleri iptal etmek gibi tepkilerle, bu ülkelerle bir “kontrollü gerilim politikası” izliyor. Bunun iç politika açısından popülist boyutu bir yana, güdülen diplomatik amaç Ermeni tasarısını kabul eden parlamenterlere bir “ders” vermek ve ilgili hükümetleri buna karşı net bir tavır almaya zorlamaktır.
İsveç olayında bu bir ölçüde sağlandı; İsveç hükümeti parlamentonun kararına bizzat tepki gösterdi. Ama Stockholm Büyükelçimiz hâlâ Ankara’da tutuluyor ve Başbakan’ın daha önce planlanan İsveç ziyareti gerçekleşmiyor...
ABD’ye karşı tepki ise, baştaki gibi aynı dozajda sürüyor. Bunun “uyarıcı” bir etki yapması, şimdiye kadar pasif davranan Obama yönetiminin daha enerjik biçimde devreye girmesi ve Başkan’ın da 24 Nisan mesajında “soykırım” sözcüğünü kullanmayacağı işaretini vermesi bekleniyor...
Bu beklentiler ne zaman ne ölçüde gerçekleşir, belli değil; ama gerçek şu ki, bu durum ilişkileri sarsıyor ve en önemlisi güvensizliği derinleştiriyor...
Fırtınalı günler
Gelelim Kıbrıs’la ilgili gelişmelere ve bunun AB ile ilişkiler boyutuna.
Müzakere süreci “resmen” devam ediyor; ancak önümüzdeki ay KKTC’de yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi nedeniyle buna ara verilecek. Görüşmelerin kaldığı noktadan tekrar başlayıp başlamayacağını, KKTC’de cumhurbaşkanlığı koltuğuna kimin oturacağı belirleyecek.
Kıbrıs’ta çok şey bu seçimlerin sonucuna bağlı. Talat’ın sahneden çekilmesi, müzakerelerde tartışılan çözüm şeklini gündemden düşürebilir. Bunun yaratacağı uluslararası tepkiler ve sonuçlar, Türkiye’nin de politikasında yeni düzenlemeler yapmasına yol açabilir...
Kıbrıs sorunu yüzünden Türkiye’nin AB ile üyelik müzakereleri süreci bir türlü ilerleyemiyor. Yıl sonuna kadar Türkiye Kıbrıs Rumlarına limanları açmazsa, bu kez AB Komisyonunun bu süreci askıya alması söz konusu. Bu ise, Türkiye-AB ilişkilerini bir kopma noktasına getirebilir.
Kısacası ABD cephesinde olduğu gibi AB cephesinde de fırtınalı günler bekleniyor...
Öncelik meselesi
Bütün bu gelişmeler, Türk dış politikasında ne gibi değişiklikler olacağı sorusunu sorduruyor. “Komşularla sıfır sorun” ve “bölgesel proaktif roller” gibi esaslara dayalı politikalara büyük önem veren hükümet, şimdiki ortamda Batı ile ilişkileri eski çizgisinde, canlı tutmak için ne yapacak? Diğer bir deyişle, AKP iktidarı ABD ve AB, yani geniş anlamda Batı ile bağlara geleneksel önceliği ve tercihi atfetmeye devam edecek mi?
Son zamanlarda çok tartışılan “eksen kayması” ve “Batı’dan uzaklaşma” olasılıkları yukarda belirttiğimiz sorunlar nedeniyle şimdi yeniden gündeme geliyor...