Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Antalya'daki "mülteciler gemisi" faciası, Asya'dan ve Afrika'dan Avrupa'ya kaçak gitmeye kalkışan yüz binlerce talihsiz insanın kaderi üzerine dikkatleri bir kez daha çekmiş bulunuyor.
Bu felaketin, yılın ilk gününde Türkiye'de meydana gelmiş olması, ayrıca bu kaçak göç hareketinde, Türkiye'nin maalesef bir "köprü" konumunda olduğunu gözlerin önüne sermiş oldu.
Kaçak göçmenler ve sığınmacılar sorunu, bugün Avrupa'dan ABD'ye, Kanada'dan Avustralya'ya kadar, çeşitli gelişmiş ülkelerin karşılaştığı en ciddi problemlerden biridir.
Türkiye'nin de bir "transit ülkesi" olarak bu mesele ile başı sık sık derde giriyor. Son yıllarda Türkiye, kaçak göçü yönlendiren mafyaların ve organize suç şebekelerinin bir merkezi haline geldiği gibi, zaman zaman bu kaçakların gizlice sığındığı ve çalıştığı bir ülke de oldu.
Bu bağlamda Türkiye'nin bir özelliği de, bir yandan yabancı kaçak göçmenler için bir geçiş veya sığınma yerine dönüşürken, diğer yandan Avrupa istikametinde bizzat kendi insanlarının göç kaynağı olmasıdır...
* * *
AVRUPA'ya veya gelişmiş ülkelere kaçak göçün iki nedeni vardır: Birincisi, siyasal koşullar. Baskı ve zulüm gören insanlar, özgürlüklerine - hatta bazen yaşama hakkına - sahip olmak için, demokratik ülkelere kaçıyorlar. Kaçış sebebinin gerçekten bu olduğunu kanıtlarlarsa, "mülteci" (sığınmacı) statüsünü elde edip bu ülkelerde kalabiliyorlar.
Kaçışların ikinci nedeni, ekonomiktir. Asya ve Afrika'nın fakir ülkelerinde yaşayanlar, yoksulluktan ve sefaletten kurtulmanın çaresini, Batı'ya kapağı atmakta buluyorlar. Özellikle genç kuşak, bunu daha iyi bir gelecek sağlamak, yeni bir hayata başlamak için bir "umut yolculuğu" sayıyor. İnsanlar bu yolculuğa çıkmak için varlarını yoklarını satıyorlar, bile bile kaçakçıların, mafyaların eline düşmeye razı oluyorlar. Bu yolculuk bazen denizlerde facialarla veya ölümle sonuçlanıyor. Bazen yakalanıp geri gönderilmekle veya hapsedilmekle noktalanıyor.
Avrupa ülkeleri, bu ikinci kategorideki kaçaklara kapılarını mümkün olduğu kadar kapalı tutmaya çalışıyor. Çünkü çoğu, yabancı (ve genellikle vasıfsız) işçi istemiyor. Son yıllarda ihtiyacından fazla yabancıyı barındırmak zorunda kalan Avrupa ülkelerinin bu tutumuna rağmen, kaçak göçün ardı arkası kesilmiyor. Ve her gün kaçak göçmenlerin yaşadığı dramlarla ilgili haberler geliyor...
* * *
ANKARA'daki BM Mülteciler Yüksek Komiserliği sözcüsü Metin Çorabatır'ın belirttiği gibi, "kaçak göç olayının temel nedeni, dünyadaki zengin - fakir kutuplaşmasıdır". Fakir ülkeler kalkınıp insanlarına iş ve uygar yaşam koşulları sağlanmadıkça, Avrupa başta olmak üzere, zengin ülkeler onlar için birer cazibe noktası olmaya devam edecektir.
Çorabatır'ın göç hareketi ile ilgili verdiği rakamlar gerçekten sorunun vahim boyutlarını ortaya koyuyor: Halen dünyada, "sığınma hakkı talep etmiş" olan 22 milyon insan var. (Böyle bir talepte bulunmayan milyonlar da buna dahil değil)... Avrupa'ya 1990'dan beri kaçak göç edenlerin sayısı 5 milyonu aşıyor. AB'nin 15 üyesine bir yılda sığınanların sayısı ise 250 bini buluyor...
Kaçak göç olayının Batı için yarattığı sayısız sorunların başında, sığınma talebindeki gerçek nedenin tespitinde karşılaşılan zorluklar geliyor. Çoğu göçmen, sığınmacı statüsünü sağlamak için siyasal nedenler öne sürerler. Gene Çorabatır'ın belirttiği gibi, bu taleplerin incelenmesi sırasında (ki bu aylar, yıllar da alabilir) göçmenler artık o ülkeye "yerleşiverirler"...
Bu nedenle kaçak göç hareketi, çeşitli siyasal, ekonomik ve sosyal faktörleri içeren çok karmaşık uluslararası bir sorun haline gelmiş bulunuyor.
Bunun içinden nasıl çıkılacak? Türkiye ne yapıyor ve daha ne yapabilir? Bunu yarın inceleyeceğiz.