SUSURLUK olayı, Türk dış politikasını ne ölçüde etkiler, Türkiye'nin dış itibarı ve özellikle Batı ile ilişkileri bundan zarar görebilir mi?
Hemen belirtelim ki, bu aşamada dünya "Susurluk skandalı" ile pek ilgili değil. Gerçi ABD'de ve Avrupa'da bazı gazeteler, olayı haber olarak okurlarına yansıtıyorlar. Ama, doğrusu - en azından şimdilik - dünyada Türkiye'yi bu yüzden gözden düşüren bir hava esmiyor.
"Times"ın Türkiye muhabiri Andrew Finkel' dün "Sabah" gazetesinde şöyle diyordu: "Türkiye, Susurluk skandalının ayrıntılarına boğulmuş gidiyor. Ama dünyanın bu olayları aynı dikkatle izlediğini sanmak hata olur... Yabancı gözlemciler bu sinir bozucu gösteriyi daha fazla izlememek için sırtını dönüyor"...
Bir Batılı diplomatın bize dediği gibi, "Türkiye'nin dış itibarını ve imajını esas zedeleyen başka faktörler vardır. Örneğin Yaşar Kemal ve diğer ünlü yazarların mahkemeye veya hapse sevkedilmesi gibi. Veya insan hakları ihlalleri, işkenceler, kayıplar gibi... Susurluk olayına gelince, dünya bunu, olsa olsa İtalya'da, İspanya'da ve diğer ülkelerde meydana gelen benzer olaylar gibi izleyecektir".
Washington'da ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsünün bir Türk gazetecisinin bu konudaki sorusuna "bu bizi ilgilendirmez, bu Türkiye'nin bir iç sorunudur" yanıtını vermesi de, bu sözleri doğruluyor...
* * *
SUSURLUK skandalının bir kaza sonucu ortaya çıkması ve şimdi olayın üstüne ciddiyetle gidilmesi Türkiye'de şeffaflığın yerleşmeye başladığını göstermesi açısından, olumlu bir gelişme sayılıyor.
Demokrasilerde, yanlış yapılan işlerin gün ışığına kavuşması ve sorumluların da cezalandırılması imkanı her zaman vardır. Yeter ki bu, açıklıkla beraber, hukuki prosedürü içinde, devlet sarsılmadan gerçekleşsin...
Türkiye'deki yabancı gözlemciler, Susurluk skandalının ortaya çıkmasının ve ilgililerin bunun üstüne gitmesinin, Türkiye'nin dış itibarını veya uluslararası ilişkilerini aksatacağını sanmıyorlar. Ama söyledikleri şey şudur: "Bu sorun bir siyasal krize dönüşmeden halledilmelidir. Eğer skandal rejimi sarsar, istikrarsızlık yaratır, ülkeyi felce uğratırsa, o zaman elbet dış dünya Türkiye'nin bu gidişatından rahatsız olacak, sonuçta Türkiye'nin uluslararası ilişkileri de bundan zarar görecektir."
Diğer bir deyişle, Susurluk olayı, bir "temiz toplum" kavramı içinde sonuca bağlanırsa, bu arada Türkiye bir rejim bunalımına ve istikrarsızlığa sürüklenmezse, bunun dış politikaya olumsuz bir yansıması olmayacaktır.
Şimdiden "Türkiye dışarda rezil oluyor... Dış itibarımız sıfır... Dostumuz kalmadı" diye feryat etmeye hiç gerek yok...
* * *
GAZETELER, televizyonlar, aylardır - yıllardır - dünyanın çeşitli ülkelerindeki siyasal veya mali skandallara ilişkin haberlerle doludur.
İtalya'daki "Gladio", İspanya'daki GAL skandallarını hatırladınız mı?
"Gladio" soğuk savaş yıllarında İtalya'da, NATO'nun da desteği ile kurulan bir özel örgüttü. 1990'da bunun yıllar boyunca İtalya'daki faaliyeti (komplolar, suikastler, darbe girişimleri gibi) ortaya çıktığı zaman, İtalyanlar şok geçirmişti. Hele bu örgütün bir nevi "devlet içinde devlet" gibi çalıştığı ve bazı Başbakanların dahi bundan haberi olmadığının anlaşılması, daha da şaşırtıcı olmuştu. Sonuçta "Gladio" kapatıldı, sorumlular yakalandı, hatta üst düzey siyasiler de cezalandırıldı...
İtalya, aynı zamanda mafya kollarının devlete uzandığı bir ülke. "Pis eller"i ortaya çıkaran Savcı Di Pietro, birçok gerçeği ışığa kavuşturdu. Ama şimdi kendisi de "pis işler"e karıştığı iddiası ile bir soruşturmaya konu oluyor!
İspanya'da "anti - terörist Kurtuluş Grupları", (GAL) 1983 - 87 yıllarında Bask bölgesinde 27 ETA mensubunu öldürtmüştü. Bu olaylar ortaya çıkınca İspanya sarsıldı. Üst düzey hükümet yöneticilerine karşı soruşturma açıldı. Bir kısmı cezalandırıldı.
Bu olaylardan ötürü, İtalya veya İspanya (veya benzer olaylara sahne olan diğer ülkeler) batmadı. Gerçi bu olayların yarattığı görünüm hiç de hoş değil. Ama bu yüzden bu ülkelerin dış ilişkileri bozulmadı, kimsenin bu devletlere olan güveni sarsılmadı.
Türkiye için de durum farklı olmayabilir. Yeter ki iş çığırından çıkmasın.