ABD'ye karşı girişilen dramatik terörist saldırısından üç hafta sonra, dünya Bush yönetiminin Afganistan'ı hedef alan misillemeye ne zaman ve nasıl girişeceğini merakla bekliyor.
Başta öne sürülen tahminlerin aksine, Washington'un "fevri" hareket yerine, "stratejik sabır"ı tercih ettiği ve dolayısı ile vereceği karşılığı (ki mutlaka verecektir) aceleye getirmeden, iyice hesaplayarak gerçekleştireceği anlaşılıyor.
Bunun böyle olması kuşkusuz çok daha iyi. ABD yönetimi Afganistan'a karşı sadece "öç almak veya cezalandırmak" için harekete geçmenin daha büyük tehlikeler yaratacağını, müdahalenin aslında terörizmi "önleme" hedefine yönelik olması gerektiğini sezmiş görünüyor.
Ne var ki bunun nasıl gerçekleştirileceğini belirlemek çok zor. Bush yönetimi şimdi çeşitli opsiyonları ve sorunun değişik boyutlarını dikkate alarak yeni stratejiler oluşturmaya çalışıyor.
* * *
BU arada dünyanın kafasını iyice karıştıran ve ilk bakışta çelişkili görünen durumlar ortaya çıkıyor.
* Saldırıdan hemen sonra BM Güvenlik Konseyi, ABD'ye destek veren bir karar (1368 sayılı) çıkardı. Ardından terörizmle mücadelede mali ve lojistik kaynakların kontrolüne ilişkin bir karar daha (1373 sayılı) benimsedi. Kağıt üstünde umut verici görünen bu kararların uygulanması ve bu alanda uluslararası bir işbirliği sağlanabilmesi için terörizmin net biçimde tanımlanması gerekiyor. Şimdi ABD, BM Genel Kurulu'na bu yönde bir tasarı sunmuş bulunuyor. İşte asıl fırtına önümüzdeki günlerde kopacak. Çünkü hala "birilerinin terörist saydığını, diğerleri mücahit veya kurtuluş savaşçısı" olarak görüyor. Daha BM'de bu tartışma başlamadan, son birkaç günde özellikle "Üçüncü Dünya"dan gelen sesler, bu anlaşmazlığı gözlerin önüne serdi bile. Bu durumda BM'den herkesin kabul edeceği ve tereddütsüz uygulayacağı bir karar çıkması çok zor görünüyor...
* Halen dünyada çeşitli nedenlerle şiddetle karşılaşan çok ülke var. Bunların bir kısmı ABD'ye destek verirken, kendi durumlarını - ve çıkarlarını - düşünüyorlar. Örneğin Rusya Çeçen sorununu göz önünde bulundurarak terörizme karşı tavır alıyor. Bir ölçüde Çin'in tutumu da (Sincan'daki durumdan ötürü) öyle. ABD'ye kendi meseleleri nedeni ile arka çıkan ülkelerin hesabı bu mücadelede karşılık görmektir...
* Başkan Bush, şimdiki mücadelenin "özgürlükseven" ülkelerle karanlık güçler arasında olduğunu söyleyip duruyor. ABD'ye destek veren kimi ülkelerin (Suudi Arabistan'dan Özbekistan'a kadar) gerçekten özgürlükçü veya demokratik olduğu söylenemez. Bu sıfat, çıkarları gereği böyle bir tavır alan rejimlere, hiç yakışmıyor... Ayrıca ABD'nin ve Batı'nın şimdi kendi cephesine çekmeye çalıştığı (İran gibi) ülkelerin de daha düne kadar terörle ilgili kara listede kayıtlı olduğu da unutulmamalı...
* ABD uluslararası terörizm ile yeni mücadelesinde, amacın sadece Bin Ladin ve yanlılarını saf dışı etmek değil, aynı zamanda orta çağ zihniyetli Taliban rejimini devirmek olduğunu ilan ediyor. (Başbakan Ecevit de Taliban'ın devrilmesini zorunlu gördüğünü söylüyor). Bu rejimin kötülüğü şüphe götürmez; ama bunun "dışarıdan" alaşağı edilmesini istemek, diğer ülkelerin "kötü rejimleri" için de bir emsal oluşturmaz mı? ABD'de bunu Saddam rejimi için şimdiden gündeme getirenler var...
* Teröre karşı savaş, Batı demokrasilerinde de, "güvenlik" ile "özgürlükler" arasındaki ilintiyi gündeme getiriyor. ABD, İngiltere gibi ülkelerde güvenlik uğruna bazı yeni kısıtlamalara gidiliyor. Bu, demokrasi için bir tehlike yaratır mı? Bunu yarın inceleyeceğiz.