Bundan önceki kamuoyu araştırmalarında, bu yönde -yüzde 70'lere varan- güçlü bir eğilim ortaya çıkmıştı.Ya şimdi? Durum oldukça farklı... Son günlerde Batı basınında çıkan yazılarda Türklerin artık AB'den soğudukları ve eski heyecanlarını kaybettikleri öne sürülüyor.* * *PEKİ, Türk kamuoyunda AB konusunda havanın bu şekilde değişmesinin nedenleri nedir? Birincisi, AB'deki son gelişmelerle ilgili. Özellikle Fransa ve Hollanda'da yapılan referandumlar sırasında ve sonrasında, AB camiasında Türkiye'nin üyeliği konusundaki isteksizlik, hatta karşıtlık iyice yüzeye çıkmıştır. Türkiye'ye destek veren bazı hükümetlerin dahi şimdi bu konuya daha soğuk baktıkları ve hatta üyelik yerine başka formüller önerdikleri görülüyor. Gerçi Brüksel'deki zirvede Türkiye ile 3 Ekim'de müzakerelerin başlaması konusunda bir konsensüs sağlandı; ama Chirac dahil, birçok Avrupalı liderin kafasında bu sürecin nasıl frenlenebileceği sorusunun yer almakta olduğu açık. Türk kamuoyu bunu görüyor ve giderek bu davranışlardan büyük rahatsızlık duyuyor... İkinci neden, AB'nin belli başlı üye ülkelerin sık sık gündeme getirdiği ve üzerinde şartlar koştuğu "hassas sorunlar"la ilgili. Kıbrıs, Ermeni sorunu, Kürt hakları, Ortodoks Patrikhanesi'nin statüsü gibi... Bu da kamuoyunda kuşkular yaratıyor. Nihayet üçüncü faktör de, AB'nin halen geçirdiği kriz ile ilgili. Brüksel'deki zirvede Anayasa rafa kaldırıldı ve AB'nin bir "düşünme-taşınma" dönemine ihtiyacı olduğu belirtildi. Türkiye'de AB'nin siyasal ve mali krize sürüklenmekte olduğunu gören birçok kişi, şimdi "böyle bir Birlik'ten bize hayır gelir mi" sorusunu sormaya başlıyor. * * *AB'nin belirsizliklerle dolu bu yeni dönemi karşısında, Türkiye ne yapmalı?Fikir düzeyinde üç farklı eğilimin oluşmakta olduğu görülüyor. Birincisi, temelde AB'ye "hayır" diyen ve Türkiye'nin başka alternatiflere yönelmesini isteyen görüş... Öteden beri bu kanıyı taşıyanlar, şimdi son gelişmeleri bir argüman olarak kullanıp dış politikada köklü bir rota değişikliği yapılması gerektiğini öne sürüyorlar. Tabii bu seçeneklerin gerçek değeri ve Türkiye'nin geleneksel Avrupa vizyonundan vazgeçmesinin, içte reformları ve dönüşümü sürdürme; dışta da bir dünya devleti olma çabaları üzerindeki etkisi, çok iyi hesaplanmalı...İkincisi, AB projesine bir "ara" verilmesini, müzakerelere başlama yerine bu sürecin ertelenmesini öneren görüş... Buna göre, Türkiye böylece kendisini rahatsız eden şartları önlemiş olacak, kendi uygun göreceği zaman AB ile görüşmeye oturacak. Bu ilk bakışta makul görünebilir; ancak böyle bir "ara"nın AB'yi Türkiye'den büsbütün uzaklaştırması riskini taşıyor.Üçüncüsü, AB müzakere sürecini başlatıp kararlılıkla devam ettirmekten yana olan görüş... Bunda istenilen sonuca mutlaka varılacağı garantisi yok. Ancak Türkiye bu yolda ilerlerken, duruma göre tavrını belirleyebilir... Şimdi Türkiye'de de bütün bu opsiyonlar ve olasılıklar üzerinde "düşünme-taşınma" zamanıdır. Tıpkı AB'de başladığı gibi... skohen@milliyet.com.tr ŞU sırada Türkiye'de halkın AB üyeliğini ne kadar arzuladığı veya bunu ne kadar olası gördüğü konusunda bir anket yapılsa, sonucun ne olacağını çok merak ediyorum.