Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


HELSİNKİ


"Türkiye'nin aday ilan edilmesine karar verdik"...
AB'nin dönem başkanı olan Finlandiya Başbakanı P. Lipponen dün öğle vakti, yüzlerce gazetecinin önünde "tarihi açıklama"yı, bu tek cümle ile yaptı. Ve orada durdu. "Bu konuda soru sormayın" dedi. Salondan "neden" diye gelen seslere tepki göstermedi.
Lipponen'den sonra peş peşe basın toplantıları düzenleyen AB Komisyonu Başkanı Prodi'den Alman Dışişleri Bakanı Fischer'e kadar, çeşitli yetkililer, dün sabahki zirvede görüşülen "genişleme politikası" ve diğer konularda bol bol bilgi verdiler; ancak Türkiye'nin adaylığı ve "Kıbrıs Cumhuriyeti"nin üyeliğine ilişkin sonuç bildirgesi hakkında, tek söz söylemek istemediler...
Nedeni belli: Sonuç bildirgesinin bu bölümleri, derhal Ankara'ya iletildi. Başbakan Ecevit'i "aday ülke"nin lideri olarak, cumartesi öğle yemeğine davet eden mektubu ile birlikte...
Ankara'ya gönderilen metin üzerinde, Türk hükümetinin tepkisi beklendi. Sonuç bildirgesi zirve toplantısının bitiminde, bugün yayımlanacağı için, Türkiye'ye görüş bildirmesi olanağı sağlandı. Böylece Helsinki ile Ankara arasında yoğun bir iletişim trafiği başladı.
Türkiye'nin adaylığını tescil eden AB böylece ilk kez, sonuç bildirgesi üzerinde Türk hükümetinin tepkisini önceden almak (ve gerekirse bazı sözcükler üzerinde oynamak) ihtiyacını duymuş oldu...
* * *
ZİRVEDE dün, benimsenen ve Ankara'ya iletilen (ama son şeklini aldıktan sonra bugün yayımlanacak olan) sonuç bildirgesi hakkında, olayı izleyen gazeteciler arasında çeşitli spekülasyonlar ve tahminler ileri sürüldü. Birçok delege, el altından bazı bilgiler sızdırdı. İlk değerlendirmeler bu verilere göre yapıldı... Ve tabii "Türkiye acaba adaylığı, sonuç bildirgesindeki ifadelerle (yani koşullarla) kabul eder mi?" sorusu tartışıldı...
Bu metinde - alabildiğimiz bilgiler nispetinde - hassas sayılacak özellikle iki husus var: Birincisi Kıbrıs'la, diğeri de Ege sorunları ile ilgili.
Kıbrıs konusundaki bölümde, çözüm için müzakerelerin başlamasından duyulan memnunluk ve bunun devamı için dile getirilen umut dışında, Güney Kıbrıs'ın üyeliği üzerinde önemli bir açıklama yapılıyor. Deniliyor ki, "Kıbrıs Cumhuriyeti" ile müzakere sürecinin sonunda, çözüm olsa da olmasa da - yani ada bölünmüş de kalsa - üyelik gerçekleşebilir.
İlk bakışta bu, Türk görüşüne ters düşen, hatta "dörtler"in (Fransa, Almanya, İtalya ve Hollanda'nın) "çözüm olmadan Kıbrıs üye kabul edilmesin" şeklindeki eski kararını da kırıyor... Ancak bir Fransız diplomatı bize şöyle dedi: "Bu işte önemli bir incelik var: Olası üyelerle ilgili müzakerelerin sonunda, esas kararı gene AB Konseyi verecek. Örneğin Kıbrıs'ın 2002 yılının sonunda üye olabilecek durumda olması halinde bile, bunun arzu edilip edilmediğine Konsey karar verecek. O zaman da Konsey, Kıbrıs'ı bölünmüş olarak kabul etmek istemeyebilir..."
Yani diplomatın deyişi ile, her ne kadar "çözüm olmadan da Kıbrıs üye olabilir" şeklinde bir karar alınmışsa da, fiilen bu karar en az 2 yıl sürecek olan müzakerelerin sonunda alınmış olacak. Belki de, o zamana kadar çözüm gerçekleşir ve ada, Türk'ü ve Rum'u ile birlikte, bu camiaya dahil olur...
* * *
İKİNCİ tartışmalı konuya gelince: Bildirgede "aday ülkeler arasındaki anlaşmazlıklar"a atıf yapılıyor. Yani spesifik olarak Ege sorunlarından söz edilmiyor. Bu tür anlaşmazlıkların "müzakere yolu" ile çözümlenmesi isteniyor. 2004 yılında AB Konseyi'nin genel bir değerlendirme yapacağı ve başka çaresi yoksa bu uyuşmazlıkların uluslararası hakemliğe veya Lahey Adalet Divanı'na sunulmasını önereceği belirtiliyor...
Bu da, bir AB'li diplomatın deyişi ile Türk ve Yunan görüşleri arasında, AB'nin bulduğu bir orta yol.
Aynı diplomat şöyle devam etti: "Türkiye bu metinde, kendi açısından olumlu ve de olumsuz noktalar da bulacaktır. Ama iyi analize edilirse, ilk bakışta hoşa gitmeyebilecek hususlar, Türkiye'nin aleyhinde değildir... Ankara, aday olarak bu topluma katılınca, sesini daha iyi duyurabilecektir..."
Gün boyunca heyecanlı geçen saatlerin sonunda, AB'nin "Süper Dışişleri Bakanı" olarak tanınan Javier Solana'nın aniden Ankara'ya gitmesi, Türk hükümetine bu mesajı bizzat iletmek (ve onu ikna etmek) amacını güdüyordu...
Solana daha yolda iken, Türk hükümetinin bazı rezervlerini saklı tutmakla beraber adaylığı kabul edebileceğine ve Başbakan Ecevit'in bugün Helsinki'ye gelebileceğine ilişkin kararı, çok zor geçen günün akşamında yüreklere su serpti...

Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr