BAŞBAKAN Recep Tayip Erdoğan’ın Gazze krizinde elini çabuk tutarak 4 Arap ülkesini kapsayan Ortadoğu turuna çıkması, zamanlı ve isabetli oldu.
Şimdi “başkaları” da benzer girişimlerde bulunuyor. AB’nin yeni dönem başkanı Çek Dışişleri Bakanı’nın başkanlığındaki bir AB heyeti yarın bölgeye geliyor. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy önümüzdeki salı günü Mısır, İsrail ve Suriye’yi ziyaret edecek. Bu arada ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice da pazartesi günü Ankara’da ve bölgede olacak...
Bütün bu inisiyatiflerin ilk ve esas amacı, Gazze’de bir an önce ateşin kesilmesini ve buradaki halkın yaşadığı büyük trajedinin son bulmasını sağlamaktır.
Şimdiye kadar ne yazık ki yapılan bütün çağrılar lafta kaldı. AB’nin en azından insani yardımların ulaştırılmasına yönelik, 48 saatlik bir ateşkes için yaptığı öneri dahi kabul görmedi.
Bu durumda, Erdoğan’ın çabalarının başarı şansı nedir?
Üç dört günlük bir Ortadoğu turuyla, belirlenen amaca hemen ulaşılamayacağı açık. Başbakan’ın açıkladığı iki kademeli planın gerçekleşmesi için zamana ihtiyaç vardır. Türk diplomasisi, bu ziyaretten sonra bölge içinde ve dışında yeni inisiyatifler alacak, yeni adımlar atacaktır. Diğer bir deyişle, Erdoğan’ın gezisi yeni bir diplomatik sürecin başlangıcını oluşturuyor.
İvedi ateşkes
BAŞBAKAN’IN iki kademeli planında belirttiği iki unsur, -yani ateşkesin sağlanması ve Arapların kendi aralarında anlaşıp birleşmesi- birbirleriyle çok yakından ilintilidir.
Aslında şu anda ivedi olan, saldırıların son bulması, silahların susmasıdır. Başta bu, AB’nin de önerdiği gibi, 48 saatlik veya geçici bir ateşkes şeklinde olabilir. Ama asıl amaç, uzun süreli veya kalıcı bir ateşkesin sağlanması olmalı. Başbakan’ın da değindiği haziran mutabakatıyla sağlanan 6 aylık ateşkese, aynı koşullarla dönmek açıkçası pek olası görünmüyor. Zaten bu mutabakat yürüyebilseydi, Mısır’ın da harcadığı çabalardan sonra, ateşkes durumu devam ederdi... Edemediğine göre, şimdi ateşkesi yeni esaslara bağlamak gerekecek.
Eğer şartsız olarak kısa süreli ateşkesle etraf biraz yatışır ve Gazze halkının yaşamsal ihtiyaçları karşılanırsa, daha uzun süreli ateşkesin, -Türkiye ve başkalarının aktif girişimleriyle- yeni esasları belirlenebilir. Bu yeni ateşkesin yürümesi ve daha uzun süre yürürlülükte kalabilmesi için, mutlaka etkin bir denetim mekanizmasının kurulması, örneğin, Arap Birliği, AB veya BM gözlemcilerinin görevlendirilmesi muhakkak gerekecektir.
Böyle bir ateşkesin her türlü şiddet ve saldırıyı önlemesi kadar, Gazze’ye karşı ablukanın kaldırılmasını öngörmesi de zorunludur.
İlk bakışta mantıklı görünen böyle bir anlayışın sağlanması, olayın ayrıntılarına inildiğinde, ne kadar zor olduğu da ortaya çıkıyor. Çünkü tarafların mantığı, hâlâ, açıkçası, birbirini yok etme emeline dayanıyor...
Bir turla bitmez
BAŞBAKAN’IN ikinci kademe öngördüğü hedef, Araplar arası ve Filistinliler arası bir konsensüsün sağlanmasıdır.
Gene, ilk bakışta İsrail’in saldırısına karşı ortak, yaygın duygular var. Yani öfkede birleşiyorlar, ama aksiyonda ayrılıyorlar... Anlaşmazlıkların ayrıntılarına inince, El Fetih ile Hamas’ın neden uzlaşamadığı, Arap dünyasında da Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan ile Suriye, Hamas ve Hizbullah’ın neden cepheleştiği açıkça ortaya çıkıyor.
Gazze’de olup bitenlere rağmen, bu cepheleşme devam ediyor, karşılıklı suçlamalar kesilmiyor.
Bu şartlarda bir konsensüs sağlamak mümkün mü? Kısa vadede -özellikle Gazze krizi nedeniyle- belki bazı “asgari müşterekler”de birleşme gerçekleşebilir.
Ama yukarıda belirttiğimiz gibi, Erdoğan’ın şimdiki Ortadoğu turundan hemen somut sonuçlar beklememek lazım, Gazze’de ateşkes ve daha önemlisi bölgede barışa yönelik yeni bir anlayış, ancak daha geniş kapsamlı uluslararası çabalarla mümkün olabilir...