Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

ANKARA, Alman Dışişleri Bakanı Klaus Kinkel'in fırtınalı ziyaretinin ardından, havayı yatıştıracağı umulan Fransız Dışişleri Bakanı Herve de Charette'i bugün karşılamaya hazırlanıyor.
Fransız diplomasisinin alışılagelen ketumiyetinin dışına çıkarak son günlerde gerek bu ziyaret, gerekse Türkiye - AB ilişkileri konusunda cesaret verici beyanlarda bulunması, De Charette ile görüşmelerin, Kinkel'inkinden çok daha yumuşak bir zemin üzerinde ve daha olumlu bir şekilde geçeceği izlenimini şimdiden veriyor.
Paris'te yapılan bu beyanlar, Fransa'nın Türkiye'nin AB adaylığına karşı tavrın, Almanya'nın politikasından ve hele Hıristiyan Demokrat Partilerin geçenlerde Brüksel toplantısında sergilediği davranıştan oldukça farklı olduğunu açıkça gösteriyor.
Herve de Charette dahil, Fransız diplomasisini yönetenlerin çeşitli açıklamalarında vurguladıkları nokta, Türkiye'nin "Avrupa familyası" içinde sayılması gerektiğidir. Bu terim dahi, Fransızların Türkiye'yi, Almanlardan farklı bir konumda gördüklerini ortaya koyuyor.
* * *
İŞ yalnız bir terminoloji veya üslup farkından ibaret değil. Fransa gerçekten Türkiye'nin Avrupa camiasında yer almasını ve bu nedenle AB kapılarının şimdiden kendisine kapalı tutulmaması gerektiğini savunuyor.
Nitekim Paris, AB'ye üyelik için başvuran 11 adayla beraber Türkiye'nin de katılacağı bir "Konferans" mekanizması öngörüyor. Bunun hazırlığını da, dönem Başkanı Hollanda ile birlikte yürütmeye çalışıyor. Oysa Kohl hükümeti Türkiye'yi ne şimdi, ne de yakın bir gelecekte AB içinde görmek istemediğini artık gizlemiyor. Fransa'nın önerdiği konferans mekanizmasına da hiç sıcak bakmıyor.
Kuşkusuz Almanya'nın AB içindeki ağırlığı tartışılmaz. Ama Fransa'nın etkinliği de yabana atılmaz. Bu bakımdan Fransa'nın, Türkiye'nin yanında yer alması hem önemli, hem de sevindirici. Tabii "Fransız desteği" ile, artık AB adaylığının "cepte keklik" olduğu sonucunu çıkarmamak ve gereksiz bir iyimserliğe kapılmamak şartı ile...
* * *
FRANSIZ konuğun, Ankara'da vermesi beklenen mesajları şöyle özetleyebiliriz: 1)
Fransa Türkiye'nin Avrupa "vocation"unu, yani Ankara'nın Avrupa ile bütünleşme konusundaki güçlü eğilimini ve kararlılığını destekliyor. 2) Paris Türkiye'nin AB'ye girmeye "hakkı olduğunu" kabul ediyor ve diğer adaylarla eşit sayılması gerektiğine inanıyor. 3) Bu nedenle Fransa Türkiye'nin adaylar listesine girme sürecinde yer almasına yardımcı olacak, bu arada düşünülen konferansa dahil olmasını sağlamaya çalışacaktır. 4) Fransa, AB'nin mali destek dahil, Türkiye'ye karşı yükümlülüklerini yerine getirmesini istemektedir. 5) Bu bağlamda, Yunanistan'ın bu yardımları engelleyen tavrına (vetosuna) son vermesi için de uğraşmaktadır...
Yukarda belirttiğimiz gibi, bu Almanya'nınkinden farklı ve Türkiye'ye daha yakın bir tavır. Ancak, Fransa da, diğer AB ortakları gibi, AB üyeliği için bazı asgari şartların yerine getirilmesini gerekli görüyor. Demokrasi ve insan hakları, Kıbrıs ve Türk - Yunan anlaşmazlıkları bu koşulların başında geliyor. Fransız yetkilileri Türkiye'nin bu konularda daha büyük gayret sarfetmesi gerektiğini her vesile ile bilirtiyorlar. De Charette de, Ankara'daki görüşmelerinde kuşkusuz bunları tekrarlayacak.
* * *
AB üyeleri arasında Türkiye'ye şu sırada en yakın davranan ülkenin Fransa olması ilginç. 1980'lere kadar, Paris Türkiye'ye pek sıcak bakmıyordu. Türkiye'nin Fransız diplomasisinin gündeminde - ve öncelikler arasında - yer alması, nispeten yeni bir gelişme.
Bu nedenleri iki noktada toplayabiliriz:
Birincisi ekonomiktir. Türk - Fransız ekonomik ilişkilerinde son yıllarda büyük bir gelişme oldu. Bugün Fransa Türkiye'de ikinci büyük yatırımcı ülke durumunda. Türkiye'nin kalkınma ve savunma projeleri, Fransızların iştahını kabartıyor...
İkincisi stratejiktir. Paris'in gözünde Türkiye'nin bölgedeki konumu giderek önem kazanıyor. Ankara ile sıkı bağların kurulması, Fransa'ya hem Türkiye'de, hem Kafkasya ve Orta Asya'ya uzanan bölgede daha etkin olma olanağını sağlar. Paris Türkiye'ye, kendisi gibi bir Akdeniz ülkesi olarak da bakıyor. Kendisi için önem taşıyan laikliğin sürdürülmesini de önemli sayıyor.
Bu nedenler, Fransa'yı Almanya ile "gizli bir rekabete" de götürüyor. De Charette'in, Kinkel'den farklı bir yaklaşım ve üslup sergilemesinde, bu çıkar farklılığının - ve rekabetin - izlerini görebiliyoruz...