KIBRIS füze krizi giderek uluslararası boyutlar alıyor. Amerikan diplomasisi, diğer Batı ülkelerinin desteği ile, krizi yatıştırmaya çalışırken, Kıbrıs Rum yönetiminin füzeleri adaya konuşlandırmak konusundaki ısrarına Yunanistan ve Rusya arka çıkıyor.
Bu inatlaşma ve meselenin almaya başladığı boyutlar, 1962'deki Küba füze krizini anımsatıyor. O dönemde Küba, Rusya'dan ABD'yi menzili içine alan füzeler temin etmiş, Washington'un yaptığı sert uyarı sonucunda Moskova bu silahları geri çekmek zorunda kalmıştı. Ancak, gizli pazarlıkta ABD de, Sovyetler Birliği'nin önemli bir talebini kabul ederek, Türkiye'de bazı füzelerini tutmaktan vazgeçmişti.
Küba ile Kıbrıs füze krizi arasında bazı benzerlikler var tabii. ABD, "arka bahçe"sindeki Küba'da Rusların üslendirdiği füzeleri bir savunma silahı olarak değil, bir tehdit olarak görüyor ve eğer bunlar çekilmezse, ABD'nin bunun icabına bakacağını, yani güç kullanarak füzeleri yok edeceğini açıkça bildiriyordu.
Olayın bu yönü, Türkiye'nin kendi "arka bahçe"sinde, (Hatta Küba'dan daha da yakın bir mesafede) Rusların Güney Anadolu'yu menzili içine alan füzeleri adaya yerleştirmesi hadisesine çok benziyor. Bu durum Türkiye'nin güvenliği için bir tehdit oluşturuyor. Bu nedenle Ankara "gerekirse vururuz" uyarısını yapıyor...
Küba krizinde, ABD'nin uyarısı Sovyetler'in ve de Küba'nın geri adım atmasına yol açmıştı. Kıbrıs krizinde, benzer bir sonuç alınabilecek mi?
Her ne kadar Kıbrıs füze krizi uluslararası boyutlar alıyorsa da, bunun çapı elbet ki 1960'ların, yani soğuk savaşın en kritik döneminin Doğu - Batı bunalımından farklı. Küba krizi nerede ise üçüncü dünya savaşına neden oluyordu. Kıbrıs'la ilgili olayın boyutu daha yerel veya bölgesel. Ama gene de ciddi sayılır; çünkü en ufak bir kıvılcım, Türkiye ve Yunanistan'ı da sürükleyebilecek bir yangına dönüşebilir. Ayrıca NATO'yu çok güç duruma düşürebilir. ABD ile Rusya arasında da ciddi anlaşmazlıklar yaratabilir...
* * *
ABD'nin telaşlanmasının nedeni de, işin kötüye gidebilmesi olasılığıdır. Amerikan diplomasisi, arkasına Batı'yı da alarak, muhakkak bu füze krizini yatıştırmaya kararlı.
Bunun çeşitli nedenleri var. Birincisi, ABD - İngiltere ile birlikte - 1997'de Kıbrıs sorununu çözüme kavuşturmayı aklına koymuştu. Şimdi füze krizi, bu "barış planı"nı, daha görüşülmeden, suya düşürebilir... Bir başka neden, Rusya'nın Rumlara füze satarak kendi siyasal etkinliğini Doğu Akdeniz'e yaymasından duyulan kaygıdır. Rusya, Kıbrıs'ta İngilizlerin egemen iki üssünün yanıbaşında, Rus uzmanlarının da üsleneceği bir füze üssü sayesinde, bölgede bir köprü başı kurmuş olacaktır. Bu, ABD ve Batı'nın stratejik çıkarlarına çok ters düşen bir gelişme olur... Nihayet Washington, gerçekten yeni durum karşısında Türkiye'nin (kendisinin 1960'larda Küba krizinde yaptığı gibi) askeri bir müdahaleyi göze alacağı varsayımından hareket ederek, bunun bir Türk - Yunan savaşına ve dolayısı ile Batı stratejisi için çok ciddi komplikasyonlara yol açacağından korkuyor. Bu da Amerikan diplomasisini hemen harekete geçmeye zorlayan üçüncü neden...
* * *
TÜRK uyarılarının yanı sıra Amerikan baskıları, Kıbrıs Rumlarını - ve Rusya'yı - geri adım atmaya sevkedecek mi?
Şu anda Ankara'da veya Batı başkentlerinde kimse bunun yanıtını tam veremiyor. Bazı diplomatlar "olabilir" diyor. Bazısı ise pek umutlu değil.
Türk diplomatları arasında, (Küba'daki füzeler konusunda yapılan "değiş - tokuş"u hatırlatarak) bunun yeni bir pazarlık konusu haline getirilebileceğini söyleyenler de var. Bu pazarlıkta Rumların füzelerden vazgeçmesine karşılık, Türklerin de silahsızlanma yönünde adım atması ve Anglo - Amerikan barış planını müzakereye yanaşması istenebilir...
Dün de belirttiğimiz gibi, Ankara'da diplomatik ve askeri, her çeşit opsiyon değerlendiriliyor. Bunların hangisinin hayata geçirileceği, önümüzdeki günlerde adadaki ve uluslararası platformdaki gelişmelere göre kararlaştırılacak.
Yetkililer, Türkiye'nin bu konudaki kararlılığını vurgulamakla beraber, krizin bu noktaya gelmemesi dileğinde bulunuyorlar. Hatta bunun için Türk diplomasisinin elinden geleni yapacağını da belirtiyorlar.
Türk kamuoyu, dışarıya verilen "gerekirse vururuz" mesajından, Ankara'nın hemen askeri seçenekleri hayata geçireceği - yani açıkçası derhal askeri müdahalede bulunacağı - sonucunu çıkarmamalıdır.
Böyle bir aksiyon zorunlu olursa, (1974'te olduğu gibi) gerçekleştirilir tabii. Ancak askeri müdahalelerin "yan etkileri"ni her zaman iyi hesaplamak gerekiyor. Ankara, değerlendirmelerinde bu hesapları yapıyor. Bu nedenle de, diplomasiye sonuna kadar şans tanımayı yeğliyor...