Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

BÜYÜK Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu, İstanbul Milletvekili Sedat Aloğlu'nun başkanlığında, Batı ülkelerindeki parlamentolarda görülen cinsten, yararlı bir uygulama başladı. Komisyon, belirli dış politika konularında, kendi bünyesinde bazı çalışmalar yapıyor, stratejiler oluşturmaya gayret ediyor ve bunu yaparken de, Meclis camiası dışındaki uzmanlardan (örneğin eski bakanlar, büyükelçiler, Dışişleri yetkilileri ve yazarlar gibi) görüş alıyor.
Dün bizim de katıldığımız komisyonun yeni çalışmasının konusu Kıbrıs sorunu idi.
Her ne kadar Kıbrıs meselesi şu sırada gündemde görünmüyorsa da, bütün belirtiler, önümüzdeki haftalarda ve aylarda bu konuda yeni inisiyatiflerin başlatılacağı ve konunun hareketleneceğidir.
Nitekim, Washington'dan Londra'ya kadar çeşitli başkentlerde, 1997'nin "Kıbrıs yılı" olacağı söyleniyor. Batı basını, önümüzdeki yılın başlarından itibaren, çözüm arama çabalarının yeni bir aşamaya geleceğini - ve hatta mutlaka yıl sonundan önce bir çözüm sağlanacağını - bildiriyor. (Geçen gün ciddi "Independent" gazetesinde bu konuda uzun bir yazı yayınlandı).
Bu olumlu sonuca varılır mı, bilemeyiz; şimdiden kesin söyleyebileceğimiz şey, 1997'nin gerçekten Kıbrıs için bir yeni müzakere ve karar yılı olacağıdır.
Meclis Dışişleri Komisyonu, bunu - isabetli olarak - sezdiği için, meseleye şimdiden eğilmek ve bir ön hazırlık yapmak için dün tek gündemli bir Kıbrıs çalışması yaptı...
* * *
KIBRIS konusunda birkaç aydır bir diplomasi trafiği cereyan ediyor. ABD'nin, AB'nin, BM'nin, İngiltere'nin, Fransa'nın, Rusya'nın, hatta Finlandiya'nın özel temsilcileri, Lefkoşa - Ankara - Atina parkurunda cirit atıyor. Bu "özel temsilci enflasyonu" içinde, kuşkusuz en etkin girişimler ABD'den ve şimdi becerikli diplomat David Hanney ile devreye iyice giren İngiltere'den geliyor. Avrupa Birliği de, Klerides yönetiminin "Kıbrıs Cumhuriyeti" adına yaptığı tam üyelik başvurusu nedeni ile şimdi meseleye daha yakın bir ilgi gösteriyor.
"Anglo - Amerikan inisiyatifi"nin stratejisi kısaca şöyle özetlenebilir: 1997'nin başlarında, "dolaylı bir müzakere süreci" başlatılacak. Bu esnada Kıbrıs Rum ve Türk tarafı ile Ankara ve Atina'ya, yeni öneri taslakları sunulacak, bunların tartışması sağlanacak. İkinci aşamada (iyimserler bunun ilkbahara doğru mümkün olacağını umuyorlar), liderler buluşturulacak, daha doğrusu Denktaş ile Klerides'in (Ortadoğu meselesinde Oslo'da yapıldığı gibi) "uzak, sakin bir yerde" bir araya gelmesi sağlanacak... Amerikalıların gönlünde yatan şey, (gene Ortadoğu barış anlaşması misali) son aşamada Denktaş ve Klerides'in (belki de Türkiye ve Yunanistan liderlerinin) Beyaz Saray'ın bahçesinde, görkemli bir törenle bir anlaşma metnine imzalarını koymasıdır...
* * *
ANGLO - Amerikan girişiminde, Bosna konusundaki Dayton Anlaşması'nın "örnek" alındığı ve Batılı diplomatların "ikna güçlerini" bu yönde kullanmaya gayret edecekleri anlaşılıyor.
Dayton Anlaşması, Boşnaklara, Sırplara ve Hırvatlara federal sistem ve eşit egemenlik içinde (kendi ayrı askeri güçlerini bulundurmak ve devlet başkanını dönüşümlü olarak seçmek dahil) çok geniş özerklik tanıyor. Aslında Rumlar - Atina - Dayton Anlaşması'na (bu nedenlerle) hiç de sıcak bakmıyor. Bu "model"in, Kıbrıs'a uygulanabilecek tarzda "iyileştirilmesi" şartıyla, müzakere masasına getirilmesi mümkündür. Türk tarafı (ve Ankara) şimdi bunu değerlendirmekle meşgul.
Ancak, bu inisiyatifte eğer - sezildiği gibi - Kıbrıs'taki Türk kuvvetlerinin yerini bir "çokuluslu güç" alması, dönüşümlü başkanlık sisteminin değiştirilmesi gibi öneriler yer alacaksa, Türk tarafının bunu kabul etmesi - ve müzakerelerden sonuç alınması - mümkün değildir.
* * *
KIBRIS, uzun yıllardır gündemde çözümsüz kalan bir sorun. Batı'nın - ve özellikle ABD'nin - bu meselenin nihayet çözüme kavuşmasını istemesi ve hatta "işi aceleye getirmesi" çözümsüzlüğün adada - ve hatta Türkiye ile Yunanistan arasında - çatışmalara ve ciddi bunalımlara yol açması endişesinden kaynaklanıyor.
Nedenleri ne olursa olsun, 1997'de Kıbrıs için yoğun bir faaliyet - ve de baskılar - başlayacaktır.
Buna şimdiden stratejiler oluşturarak hazır olmak gerek. Belki de, bundan kaygı duymak yerine, bu girişimleri bir fırsat olarak değerlendirmek, daha iyi olur...