Kıbrıs "aracılı görüşmeler"den umudunu kesmiş olan Türkiye ile KKTC, şimdi "bütünleşme" - veya Frenkçe terimi ile "entegrasyon" - sürecini başlatmaya hazırlanıyor.
Bu yönde önümüzdeki hafta Ankara'da yapılacak bir toplantı ile önemli bir adım atılacak. Türkiye'den ve KKTC'den dörder bakanın ve üst düzey bürokratların katılacağı Ortaklık Konseyi, "bütünleşme" programının ayrıntılarını görüşecek ve bu konudaki Eylem Planı'nın uygulanışı ile ilgili kararlar alacak.
Eylem Planı aslında Milli Güvenlik Kurulu'nun geçen ağustosta yaptığı toplantıda tasarlanmış ve hükümetçe de prensip olarak benimsenmişti. Şimdi bu planın uygulamaya konması aşamasına giriliyor.
Plan, Türkiye'nin aktif desteği ile ekonomik ve sosyal alanda alınacak bir dizi önlem ile KKTC'nin son krizden sonra toparlanmasını ve güçlenmesini öngörüyor. Türkiye bu amaçla 3 yıl zarfında 350 milyon dolarlık bir mali yardımda bulunacak.
* * *
BÜTÜNLEŞME ile ilgili çalışmaların, Kıbrıs görüşmelerinin kesildiği bir dönemde başlaması, bir rastlantı değil.
KKTC lideri Rauf Denktaş kesinlikle bir "6. tur" olmayacağını, yani kendisinin Cenevre'ye gitmeyeceğini açıklamış buluyor. Gerçi önümüzdeki günlerde Türk tarafını bu karardan vazgeçirmek için yoğun diplomatik çabalar olacak. Örneğin İngiltere'nin ve ABD'nin Kıbrıs özel temsilcileri (Sir David Hannay ve Alfred Moses) adada (ve Ankara'da) bekleniyor. Bunu ay içinde BM Genel Sekreteri'nin özel temsilcisi De Soto'nun gezisi izleyecek.
Ama Türk tarafının kararı kesin görünüyor: "Aracılı" (dolaylı) görüşme artık yok. İlle görüşme isteniyorsa, buna yeni bir modalite bulmak lazım. Özel temsilcilere verilecek mesaj bu...
Görüştüğümüz yetkililer, bu kez bundan geri adım atmanın söz konusu olmadığını belirtiyorlar. Velev ki, Genel Sekreter Kofi Annan son Cenevre görüşmelerinde ortaya koyduğu "belge olmayan belge"yi tamamen geri çeksin ve yeni, "daha kreatif" bir görüşme yöntemi önersin...
* * *
DOĞRUSU Türk tarafı yakın gelecekte müzakerelerin şu veya bu şekilde başlayacağına pek ihtimal vermiyor. Bunun da Türk yetkili çevrelerinde sıkıntı değil, aksine bir rahatlama yarattığı görülüyor.
Bir yetkilinin deyişi ile, Türk tarafı şimdi kendi yolunu çizecek ve bu yönde hazırlıklarını yapacak.
Yol, bütünleşme yönündedir. Hazırlıklar da KKTC'yi kendi başına ayakta kalabilecek, güçlü bir duruma getirmeye yöneliktir.
Türkiye ile KKTC'nin siyasal, ekonomik ve askeri bağlarının zaten ileri bir entegrasyon düzeyinde olduğu bir gerçek. O halde neden yeni bir bütünleşmeden söz ediliyor? Bu, fiilen "birleşme" (veya daha açıkçası Türkiye'nin Kuzey Kıbrıs'ı ilhak etmesi) anlamına gelmez mi?
* * *
ANKARA "ilhak"ın kesinlikle söz konusu olmadığını söylüyor. Türk diplomatları bunun dünyada yaratacağı ters tepkilerin farkındalar. Kaldı ki, böyle formel bir birleşmeye gitmeye de gerek görmüyorlar...
Üst düzey bir yetkili, Türkiye'nin stratejisini şöyle ifade ediyor: "Önümüzdeki iki yıl, kritik bir dönem oluşturuyor. 2002'nin sonunda veya 2003'ün başında AB Kıbrıs'ın üyeliği konusunda karar almak durumunda. Bu karar olumlu da olsa, olumsuz da olsa, KKTC ayakları üstünde durabilen, güçlü bir durumda olmak zorundadır. Şimdiye kadar yapılan Kıbrıs görüşmelerinde bu yoldan bir çözüme varılamayacağı açıkça görüldü. O halde KKTC'nin kendi egemen varlığını pekiştirmesi ve işi olacağa bırakmaması şart. İşte şimdi Eylem Planı uyarınca bu yönde hazırlıklar başlıyor"...
Bu strateji ne sonuç verecek? Bütünleşme programı nasıl ve ne ölçüde uygulanacak? Uzlaşma yolu ile çözüm artık hayal mi? Çözüm isteyen güçler (BM, ABD, AB, vs.) ne yapacaklar?
Bunları önümüzdeki günlerde inceleyeceğiz.