“İsrail giriştiği bütün savaşlar için öz savunma hakkını gerekçe olarak kullanmıştır. Her gün fırlatılan füzelerin altında yaşanmaz. Ama Hamas, Gazze’de yaşayanları rehin tutan bir terör örgütü değil, dinci ve milliyetçi bir harekettir ve bölge halkının çoğunluğu da ona güvenmektedir... Gerçek şudur ki şimdiye kadar hiçbir askeri operasyon, Filistinlilerle diyaloğa yardımcı olmamıştır...”
Bu satırları dünkü “Haaretz” gazetesinde yazan, İsrail’in saygın yazarlarından Tom Segev, İsrail’in öteden beri hakir gördüğü Filistinlilere “bir ders vermek” için askeri operasyonlara giriştiğini ve bu yoldan halkın kendi liderlerine karşı başkaldıracağını umduğunu belirtiyor, ancak bunda yanıldığını ekliyor...
Bu analiz, İsrail’in Gazze’ye karşı giriştiği ve büyük bir insanlık dramına yol açtığı saldırının nasıl bir zihniyetle düzenlendiği hakkında bir fikir veriyor.
İsrailli yazarın da kabul ettiği gibi, İsrail Hamas’a bir ders vermek uğruna, yanlış ve tehlikeli bir yola girmiştir.
Kuşkusuz bunun en dramatik sonucu, girişilen hava saldırılarının bir katliama dönüşmesi ve halkın acılarını ve umutsuzluğunu daha da artırmasıdır.
Diğer bir sonuç da, saldırının bölge için daha da tehlikeli çatışma ve gerginlik ortamını yaratmasıdır.
Değişen ne?
İsrail hükümeti Gazze’ye kendi vatandaşlarının güvenliğini korumak ve Hamas’ın askeri yapısını yok etmek gerekçesiyle giriştiğini açıkladı. Ne var ki, Segev’in de belirttiği gibi, bu güvenlik doktrini, gerçekte işe yaramıyor. Henüz iki yıl önce Hizbullah’a karşı girişilen saldırı bunun açık bir örneği.
Şimdi Gazze’de benzer bir durum tekrarlanıyor. Hamas liderleri savaşı kızıştıracaklarını, hatta yeni bir intifada başlatacaklarını söylüyorlar. Bu arada İsrail’in güneyindeki kasabalara karşı füze atışları sürdürülüyor. Yani, askeri ve teknolojik üstünlüğe rağmen, bu tür yöntemlerle güvenliği sağlamanın mümkün olmadığı bir kez daha ortaya çıkıyor.
İsrail yetkililerinin diğer bir beklentisi de, Hamas’ın zayıflayacağı ve hatta devrileceğidir. Oysa şu sırada Gazze halkının öfkesi Hamas yönetimine değil, kendisine bomba yağdıran ve acılarını derinleştiren İsrail’e karşı yöneliyor. Hamas şimdi Gazze’de ve hatta Batı Şeria’da daha geniş bir destek kazanıyor. Bu ise Mahmud Abbas’ın elini zayıflatacak bir gelişmedir...
İsrail’in bu saldırısı genelde Arap dünyasında da radikal akımları güçlendiriyor. Yer yer düzenlenen gösteriler bunun bir göstergesi. Bu, özellikle Mısır ve Ürdün’deki yönetimleri de zor duruma düşürüyor.
Saldırıların devam etmesi ve gerginliğin tırmanması halinde, başka güçlerin de buna bulaşması olasılığı, büyük tehlike oluşturuyor. Bunlardan biri Hizbullah, diğeri de İran’dır.
Şu anda “Hizbullah cephesi” sakin. Ama olaylar büyürse bu cephede de bazı hareketler görülebilir. İran’ın da olaylara seyirci kalmaması olasılığı yüksek.
Dünya seyirci
İsrail’in saldırısına şimdiye kadar uluslararası tepkiler bazı kınama ve protestoların ötesine gitmedi. BM Güvenlik Konseyi hassas dengeleri gözetleyerek, saldırıların son bulması için bir çağrıda bulunmakla yetindi. AB’nin tepkisi de bu yönde. Arap Birliği henüz toplanamadı... Kısacası, uluslararası camianın bu gibi hallerde etkisiz kaldığı ortada...
Saldırıların durmaması ve hatta olası bir kara harekâtıyla büyümesi halinde, bu kriz herhalde Güvenlik Konseyi’ne tekrar gelecek. Türkiye 1 Ocak’tan itibaren, geçenlerde seçildiği koltuğuna oturacak. Ama ne yazık ki şu ana kadar, yeni bir büyükelçi atanamadı. Başbakan Erdoğan’ın bu krizi çözümlemek için bir Ortadoğu turuna çıkmaya hazırlandığı bir sırada, bu boşluğun bir an önce doldurulması gerekmektedir.