Yorum Doğru, bu, havadan ve sudan bahseden bir yazı. Ancak biz burada dünyanın ciddi meseleler gündeminin ilk sırasına oturan, bütün insanlığı yaşamsal önemi nedeniyle çok yakından ilgilendiren "hakiki havadan ve sudan" söz edeceğiz. Veya, teknik terimiyle, "iklim değişikliği" ya da "çevre sorunları" ile ilgili yeni gelişmeleri ele alacağız.Evet, bu bağlamda hepimiz için tehlike çanları çalıyor. Gün geçmiyor ki medyaya, kutuplarda buzların erimekte, mümbit toprakların çölleşmekte, akarsuların taşmakta ve denizlerin çekilmekte olduğunu gösteren resimler yansımasın...Türkiye'nin bu alandaki sıkıntılarında kuşkusuz şimdiye kadar devletin ve halkın duyarsız davranmasının payı büyük. (Kamuoyu hâlâ tam bilinçlenmiş değil). Ancak, küresel ısınma gibi herkesi etkileyen sorunların, vahim boyutlara ulaşmasında da sorumsuzca hareket eden ülkelerin -veya genelde dünyanın- kabahati var tabii... Türkiye'de PKK saldırılarının tırmandığı, Irak sınırındaki askeri hazırlıkların yoğunlaştığı, ülkede seçim havasının kızıştığı bir sırada, "havadan, sudan" bir yazı size garip görünebilir. Neyse ki doğayı bozanlar (buna İngilizcede "polluters" veya "kirleticiler" deniyor) bu tehlikenin farkına varmaya başladılar. Örneğin bu hafta Almanya'da yapılan G-8 zirvesinde en azından, "durumun vahameti" veya "tehlikenin ciddiyeti" üzerinde anlaşma sağlandı.Dünyanın en zengin 8 ulusu, aynı zamanda dünyanın en "kirletici" ülkeleri. Özellikle ABD... Başkan Bush şimdiye kadar ABD'deki karbondioksit emisyonlarının tüm dünyaya verdiği zararı görmezlikten geliyor, kendi endüstrisini ve yaşam tarzını olumsuz etkileyecek tedbirler almak istemiyordu.G-8 zirvesinde, Merkel ve Blair'in bastırması sonunda, Bush nihayet bir dayanışma örneği göstermek zorunda kaldı. ABD, imzalamadığı Kyoto Anlaşması'nın yerini alacak yeni bir anlaşma için 2008'de müzakereye oturacak. Bush ayrıca 2050 yılına kadar gaz emisyonu miktarının yüzde 50'ye indirilmesi olanaklarını araştıracak.Aslında bu muğlak bir ifade. Emisyon için (başta Merkel'in istediği gibi) bir limit yok. Kaldı ki Bush, emisyonları düşürecek tedbirler almak için, önce Çin ve Hindistan'dan da kesin bir söz sağlanmasını istiyor. Oysa dünyanın en kalabalık bu iki ülkesi, kalkınma hızını kaybetmemek için, kendi ekonomileri üzerinde sınırlayıcı herhangi bir önlem almaya yanaşmıyor. En "kirletici" ülkeler... Dolayısıyla, "zenginler kulübü" ülkelerinin emisyonu kısmaları da yetmeyecek. Buna mutlaka "gelişme halindeki" ülkelerin de katılması gerekiyor.Zengin veya fakir, bütün dünya ülkeleri bu alanda el ele vermezse, ne yazık ki dünya bundan sonraki kuşaklar için, yaşanması çok zor bir yer olacak...Bize dönersek, her şeyden önce kamuoyunda ve devlet kademelerinde, çevre sorunları konusunda bir bilinçlenmeye ihtiyaç var. Çevreyi kirletme ve doğayı mahvetme huyunu bir an önce terk etmemiz lazım.Tabii asıl önemlisi, Türkiye'nin karbondioksit emisyonunu bugünkü yüksek seviyenin çok altına düşürecek etkin tedbirleri almasıdır. Bu, sanayileşmede yeni teknolojiler ve düzenlemeler gerektirir. Bunun için de tabii büyük paralara ihtiyaç var.Ama, Türkiye de imzalamadığı Kyoto Anlaşması yerine yeni bir anlaşma çalışmalarının dışında kalmamalıdır. Alacağı tedbirler dünya için olduğu kadar, kendi geleceği için de hayati önemdedir.Artık bu konuyu "havadan sudan" deyip pas geçemeyiz veya daha doğrusu pas geçmemeliyiz... skohen@milliyet.com.tr Fakir zengin fark etmez...