Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Türkmenistan Cumhurbaşkanı Saparmurat Türkmenbaşı'nın Dışişleri Bakanı İsmail Cem ile görüşmesinde hiç de hoşa gitmeyen sözleri arasında, tek bir cümle var ki, ona katılmamak imkansız. O da, Türkiye'nin Orta Asya'yı ihmal ettiğine ilişkin sitemidir.
Bunun dışında söyledikleri, bu arada Türkiye'nin genel dış politikasını ve Avrupa'ya karşı tavrını megaloman bir eda ile eleştirmesi, en hafif deyimi ile büyük bir nezaketsizlik ve münasebetsizliktir.
Ankara'nın son yıllarda etkin bir Orta Asya politikası izleyemediği bir gerçek. Türki cumhuriyetler bağımsızlığa kavuştuğu zaman, Türkiye coşmuş ve bu kardeş ülkelerle çok sıkı bağların kurulabileceğini ummuştu. Ancak Türkiye'de ne devlet, ne özel sektör bunun nasıl gerçekleştirileceğini tam bilememiş, karşılaştığı güçlükler karşısında zamanla eski heyecanını kaybetmiştir.
Bu arada Türkmenistan ile ekonomik (özellikle doğalgaz), Özbekistan ile de siyasal (rejim muhalifleri) nedenlerden ötürü, ilişkilerde soğukluk da yaşanmıştır.
* * *
ULUSLARARASI ilişkilerde çok şeyi değiştirmeye aday olan 11 Eylül olayının ardından, Türk diplomasisi ihmal ettiği Asya politikasını şimdi yeniden ele almış bulunuyor.
Dışişleri Bakanı'nın Orta Asya gezisi ile Cumhurbaşkanı'nın bu hafta Pakistan'a yapacağı ziyareti, bu çerçevede değerlendirmek gerek.
Türkiye, doğrusu son zamanlarda Pakistan'ı da ihmal etmişti. Başbakan Bülent Ecevit geçen yıl Hindistan gezisinden sonra Pakistan'a uğramamakla hata etmişti. Türkiye'ye bu kadar yakınlık duyan Pakistan halkı ve Türkiye'ye hayran olan şimdiki lideri, Ankara'nın kendisine biraz daha ilgi göstermesini bekliyordu.
Neyse ki, 11 Eylül olayı, Türkiye'yi şimdi stratejik önemi büsbütün artan Pakistan ve Orta Asya ülkelerine karşı daha aktif bir politika izlemeye sevk ediyor.
* * *
KUŞKUSUZ Pakistan ve Türki cumhuriyetler gibi ülkelerle bağların pekiştirilmesini, Batı ile ilişkilerin yerine bir "alternatif" değil, bir "ek" olarak görmek lazım.
11 Eylül olayı özellikle ABD'nin gözünde Türkiye'nin önemini artırmıştır. Tutarlı bir politika ile Türkiye bunun pratik yararını sağlayabilecektir.
Birçok Avrupa ülkesi de şimdiki konjonktürde Türkiye'ye daha fazla değer vermekle beraber, AB'nin üyelik konusundaki temel tutumunda bir değişiklik görülmüyor.
Nitekim geçen hafta sonu AB zirvesinde, oluşturulması planlanan "platform"a Türkiye'nin diğer adaylarla beraber dahil edilip edilmemesi konusunda bir karara varılamaması, bunu gösteriyor.
Daha açık bir deyişle, birçok AB üyesi hala Türkiye'yi "gerçek aday"dan saymıyor. AB'nin yürütme organı olan komisyonun ve özellikle bu işle ilgilenen Gunter Verheugen'in, bu vesile ile Türkiye'nin lehinde sergilediği tutumun, yıl sonunda kararı ne şekilde etkileyeceğini göreceğiz.
* * *
AB özellikle 11 Eylül sonrasındaki ortamda Türkiye'ye karşı ayırımcı veya dışlayıcı bir tavır almakla, büyük bir hata işliyor.
Oysa zaman, özellikle Avrupalılar için Batı ile İslam dünyası arasında köprü işlevini en iyi şekilde yapabilecek Türkiye'yi "kazanmak" zamanıdır...
Sadece terörizmle mücadelede Türkiye'ye duyulan ihtiyaçtan ötürü değil, AB'nin gerçekten benzer çıkarları ve idealleri paylaşan "çok kültürlü" bir topluluk olduğunun kanıtlanması için...