Konuyu geniş açıdan, tüm boyutlarıyla incelediğimizde, referandum sonucunun yol açtığı gelişmelerin Türkiye için bir yandan yeni fırsatlar, bir yandan da ciddi engeller yarattığını görürüz.Bunun için, AB'nin şimdi girdiği yeni kriz aşamasında kendisi için nasıl bir kimlik ve misyon belirleyeceğini, nasıl bir yapılanmaya gideceğini çok yakından izlemek zorundayız.3 Ekim'de, yıllarca sürecek bir müzakere süreci için masaya oturduğumuzda (referandum sonucunun bunu engellemeyeceğini herkes kabul ediyor), muhatabımızın "nasıl bir Avrupa" olacağını anlamamız için herhalde şimdiki belirsizliklerin giderilmesi gerekecek. Bu da zaman isteyen bir iş...***BU aşamada Fransızların "hayır" oyunun AB'de yarattığı yeni durumdan (ki bu, Hollandalıların da bugün benzer kararıyla daha da perçinleşebilir) Türkiye'nin "hayrına" bazı olası sonuçlar çıkarılabilir. Fransızların reddettiği anayasa, aslında Türkiye'nin görüşlerine uymayan bazı maddeler içeriyor. Temelde bu anayasa AB'de siyasal entegrasyonu gerçekleştirmeye yönelik merkeziyetçi -ve ulusal egemenlikten bazı ödünler isteyen- bir sistem öngörüyor. Ayrıca Türkiye için imtiyazlı ortaklık anlamında bir statüye de kapıyı açık tutuyor. Bu bakımdan anayasanın rafa kalkması, ilk bakışta Türkiye'nin lehinde bir gelişme sayılabilir...AB şimdi ortaya çıkan krizi çözmek için kendi kabuğuna çekilecek, kendi geleceğini tartışacaktır. Dolayısıyla "Türkiye faktörü" gündemden düşebilir, Avrupa kamuoyu da Türkiye ile uğraşacak vakit bulmayabilir...Yeni kritik aşamada AB, Türkiye'ye daha fazla ihtiyaç duyabilir. Şimdiki kriz AB'nin özellikle siyasal ve stratejik alanda gücünü azaltacaktır. Avrupalı liderlerin bir kısmı Türkiye'nin AB'ye alınmasını bu bağlamda bir kazanç olarak görebilirler. Türkiye, ekonomik potansiyeli ve jeostratejik konumu ile, AB'ye taze kan enjekte edebilir ve bazı Avrupalılar Türkiye'nin üyeliğine bu yöndeki katkıları nedeniyle daha sıcak bakabilir... ***YUKARIDA saydığımız olasılıklarla yetinip, Fransızların "hayır" demesinin Türkiye'nin de yararına olduğu sonucunu çıkarmak doğru değil. Bu "hayır"ın Türkiye'nin "hayrına" olmayan yönleri de var. AB şimdi içine kapanacak, kendi dertleriyle uğraşacak, ama kendisini yeniden şekillendirmeye uğraşırken, "mevcutla yetinip", genişlemeye de freni basmak isteyecek. Gerçi AB Türkiye ile 3 Ekim'de müzakereleri başlatmak zorunda. Ama süreç başladıktan sonra, görüşmeler yavaşlatılabilir, özel statü gibi formüller gündeme getirilebilir.Fransa'daki (ve bir ölçüde Hollanda'daki) referandum, Avrupa kamuoyunda "Türkiye fobisi"ni gözlerin önüne serdi. "Hayır" oyunda bu duygunun da bir payı var. Kamuoyundaki bu eğilimin fırsat buldukça ortaya çıkması olasılığı büyük.Fransa'da pek çok politikacının AB Anayasası'na karşı kampanyalarını yürütürken Türkiye'yi de işin içine sokmasına karşılık, Chirac Türkiye'nin üyeliğini savunmuştur. Şimdi ortada hezimete uğramış, zayıflamış bir Chirac var. Buna karşılık Türkiye'ye daha soğuk bakan Sarkozy'nin yıldızı giderek parlıyor. Almanya'da Angela Merkel'in olduğu gibi... SONUÇ: Fransızların "hayır" demesinden sonra, bunun Türkiye için iyi ya da kötü sonuçlar yaratacağını kesin bir dille tahmin etmek için zaman çok erken. Bu aşamada şimdi yapılacak en iyi şey, bir yandan "nasıl bir Avrupa"nın oluşmakta olduğunu iyi analiz etmek, diğer yandan da 3 Ekim'e hazırlanıp yola devam etmektir... skohen@milliyet.com.tr FRANSA'nın AB Anayasası'na "hayır" demesi, Türkiye için iyi mi, kötü mü oldu?.. AB'deki yeni durum, Türkiye'nin üyelik şansını artırır mı, azaltır mı?