Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İran ile ilişkiler bir süredir çalkantılı bir seyir izliyor. Resmi düzeyde Ankara ile Tahran arasındaki bağlar çok sıkı ve dostane. Siyasal temaslar en üst düzeyde sık sık yapılıyor. Ticari ilişkiler hızla gelişiyor. Güvenlik dahil, birçok alanda işbirliği sürdürülüyor...
Ama iki ülke arasında son zamanlarda yüzeye çıkan bazı uyuşmazlıklar var.
Bu uyuşmazlıkların bir kısmı, direkt olarak iki ülkenin farklı politikalarından kaynaklanıyor. Bir kısmı ise iki ülke arasındaki ilişkileri dolaylı olarak etkileyen bölgesel ve küresel meselelerin bir sonucu...
İki taraf da bu tür anlaşmazlıkların, dostane ilişkileri ve işbirliğini bozmasına izin vermemeye kararlı.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun bu hafta Tahran’a yaptığı ziyarette söylenenler, bu tespiti doğruluyor...

Direkt etkenler
İkili ilişkileri direkt olarak olumsuz etkileyen anlaşmazlıkların listesinin başında Türkiye’de NATO radar sisteminin kurulması meselesi geliyor.
Bu karar verildiği günden beri İran yetkilileri Türkiye’ye karşı ateş püskürüyor. Türk hükümeti çeşitli vesilelerle bu sistemin İran’a karşı kullanılmayacağına dair teminat verdi, ama Tahran’ı bir türlü ikna edemedi. Bu hafta Tahran ziyaretinde Davutoğlu’nun bu konudaki net ifadelerinin de İranlıların kuşku ve güvensizliğini tamamen gidermediği anlaşılıyor.
Son dönemde iki ülke arasında anlaşmazlık yaratan başka bir konu da Suriye meselesidir.
Ankara’nın ve Tahran’ın bu soruna yaklaşımları birbirine ters.
İran, Esad rejimine desteğini sürdürürken, Türkiye ona karşı net tavır alıyor. Tahran’ın kendi stratejik pozisyonunu değiştireceğine dair bir işaret yok.
Genelde Ankara’nın ve Tahran’ın “Arap Baharı”na bakış açıları ve politikaları da farklı. Bu temel farklılığın giderilmesi zor.
Türkiye’yi asıl rahatsız eden mesele Irak’ta odaklanan ve diğer bölge ülkelerine sıçramasından korkulan mezhep kavgalarıdır.
Prensipte Türk ve İran tarafı da bu sürtüşmelerin önüne geçilmesi gerektiği konusunda hemfikir. Ama nasıl? Bu büyük ölçüde İran’ın Şiiler üzerindeki nüfuzunu ne şekilde kullanmak istediğine bağlı...
Aslında iki ülkenin Şii-Sünni çatışmalarını önlemek için birlikte çalışması isabetli olur. Tahran’daki görüşmelerde böyle bir işbirliği noktasına ne kadar yaklaşıldığı ancak zamanla ortaya çıkacaktır.

Dolaylı etkiler
Gelelim ikili ilişkileri dolaylı olarak etkileyen yeni sorunlara.
Dün de belirttiğimiz gibi, İran krizi şimdi yeni boyutlarıyla gündemde. Bir yandan İran Körfezi’nde askeri güç gösterileri ve çatışma tehlikesi, diğer yandan İran’a karşı uygulanması planlanan yeni ekonomik yaptırımlar...
Bunların hepsinin Türkiye’yi -ve de Türk-İran ilişkilerini- dolaylı olarak etkileyecek yönleri var.
Hürmüz Boğazı’nın kapatılması veya buradaki sıcak bir çatışma petrol fiyatlarının fırlamasına yol açacak. Bundan Türkiye’nin de zarar göreceği açık...
Diğer bir ekonomik sıkıntı, yeni yaptırımlardan çıkacak. ABD bu kez, İran Merkez Bankası’yla iş yapan yabancı banka ve firmalara karşı mali yaptırımlar uygulamaya kararlı. Bu Türkiye’de Halk Bankası ve Tüpraş gibi kurumları da hedef alabilir.
Ankara şimdiye kadar BM dışındaki yaptırım kararlarının “Türkiye’yi bağlayacağını” söylüyordu. Ama şimdi yaptırımların bir hedefi de İran’la iş yapan yabancı şirketlerdir...
Bütün bu gelişmeler, Türkiye’yi kritik hallerde İran ile Batı arasında bir seçim yapmak zorunda bırakabilir. Ankara şimdiye kadar böyle bir seçim yapmaktan hep kaçınmış, iki tarafı idare etmeye çalışmış hatta uzaklaştırıcı roller de üstlenmeyi yeğlemiştir.
Bakalım yeni gerginlik ortamında bu politika nasıl sürdürülecek...