BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın bugün başlayacak olan Hindistan ziyareti, 2000 yılından beri bir Türk hükümeti başkanının bu ülkeye yaptığı ilk resmi gezi olması açısından, önem taşıyor.
Bu ziyaretin zamanlaması da ilginç. İlk bakışta ekonomik ağırlıklı görünüyor. Başbakan, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK)‘in Yeni Delhi’de düzenlediği bir foruma katılacak. Bu vesileyle kalabalık bir işadamı grubu da, Başbakan’ın seyahatine katılıyor.
Erdoğan Hindistan Başbakanı Manmohan Singh başta olmak üzere, birçok Hint yetkilisiyle görüşecek. Kuşkusuz ticaretten enerjiye kadar birçok alanlarda işbirliğinin artırılması konusu, bu temaslarda öncelik taşıyacak.
Aslında bu alanlarda, mevcut büyük potansiyel dikkate alındığında, birlikte yapılabilecek çok iş var. Son zamanlarda ticarette belirli bir artış kaydedilmekle beraber, hâlâ rakamlar düşük ve de dengesiz (ihracatımız 450 milyon, ithalatımız ise 2 milyar dolar civarında)...
Ama iki tarafta da ticaretin yanı sıra, özellikle enerjide ve teknolojide yeni projeleri gerçekleştirme isteği var. Rusya’dan, Türkiye ve İsrail yolu ile Hindistan’a petrol sevkini öngören iddialı proje, bunlardan biri...
Başarı öyküsü
Ama Başbakan’ın ziyaretinin bir de siyasal boyutu önemli. Bu, son zamanlarda geliştirilmeye çalışılan çok boyutlu dış politika konsepti çerçevesinde bir açılım.
Hindistan bugün, dünya politikasında (ve de ekonomisinde) parlamaya başlayan etkin bir güç. Dış ilişkilerini çeşitlendirip zenginleştirmek isteyen Ankara için de, önemli bir olası partner.
Aslında Hindistan, taşıdığı birtakım özellikleri nedeniyle, bütün dünyanın ilgisini çeken bir ülke.
Son yıllarda Hindistan, -Çin gibi- ekonomide ve teknolojide olağanüstü bir performans gösterdi. Hindistan, bileşim ve yazılım alanında, dünyanın en önde gelen ülkelerinden biri oldu. Teknolojide, sanayide, dış ticarette, finansta adeta “başarı öyküleri” yazdı.
Hindistan bugün nükleer bir güç. Aynı zamanda Ay’a “inen” bir ülke...
Ama, madalyonun bir de öbür yüzü var: Hindistan yüzyıllar boyunca sömürülmüş, yoksulluk içinde kalmış bir ülke. Son yıllarda elde ettiği başarılarına rağmen, nüfusunun üçte biri (400 milyon) hâlâ günde bir dolarla geçiniyor, halkın yarısı yetersiz besleniyor, yılda 2.5 milyon bebek ölüyor... Nüfusun çoğunun yaşadığı köy ve kasabalarda yaşam koşulları çok iptidai...
Kısacası, Hindistan bir ayağı teknoloji çağında, bir ayağı ise orta çağda...
Demokrasi örneği
Hindistan’ın önemli bir özelliği de, nüfusunun çeşitliliğidir. Hint milletini yüzlerce etnik grup oluşturuyor. Binden fazla lisan ve lehçe konuşuluyor. Bunlardan 22’si resmi dil olarak kabul ediliyor. (İngilizce ortak dil)... Dünyada mevcut bütün din ve mezhepler bu ülkede mevcut... Nüfusun yüzde 80’i Hindu, yüzde 13’ü Müslüman.
Bu kadar çeşitliliğe rağmen, Hindistan laik ve demokratik anayasası sayesinde, ulusal birliği ve toprak bütünlüğünü koruyabildi.
Hindistan gibi bir ülkenin çoğulcu demokrasiyi yaşatabilmesi dünya siyaset bilimcilerinin dikkatini (ve takdirini) toplayan bir özellik. Bunu da askerin siyasetin dışında kalmasına, siyasetçilerin ve halkın çoğulculuğa inanmasına ve de hoşgörü ve uzlaşma anlayışının güçlü olmasına borçlu. Bu bakımdan da, Hindistan’dan alınacak dersler var...