Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

BRÜKSEL muhabirimiz Ahmet Sever'in dünkü "Milliyet"te çıkan haberine bayıldım. Meğer Nasreddin Hoca'yı, Avrupa Birliği platformuna taşımışız... Hem de Yunanlılarla birlikte!..
Türkiye - AB Karma Parlamento Komisyonu'nda RP'li Bahri Zengin Avrupalı meslektaşlarına "biz ne yapsak sizlere yaranamıyoruz" mesajını vermek için, Nasreddin Hoca'nın ünlü eşek hikayesini anlatıyor. Tesadüfe bakın ki, Yunanlı komünist parlamenter Aleksandros Alavanos da, bir Nasreddin Hoca uzmanı! O da "Türkiye bu hali ile Avrupa'da yer alamaz" mesajını iletmek için, Hoca'nın (daha az bilinen) bir öyküsünü naklediyor...
Komisyon Başkanı, Türk - Yunan söz düellosunun Nasreddin Hoca'nın zengin repertuarı ile daha fazla sürmesine izin vermiyor ve bu iki hikaye ile yetinip tartışmayı kesiyor!
* * *
BRÜKSEL'de Karma Parlamento Komisyonu'nda Nasreddin Hoca'nın öyküleri anlatılırken, ABD Dışişleri Bakanları toplantısında da Necmeddin Hoca'nın Avrupa Birliği Zirvesi'ne daveti görüşülüyordu. İrlanda başkenti Dublin'de 14 Aralık'ta yapılacak devlet ve hükümet başkanları toplantısı sırasında Türkiye Başbakanı'nın davet edilerek, onuruna bir yemek verilmesi kararlaştırıldı.
Bu karar, birkaç bakımdan Türkiye açısından önemli. Bir kere, AB, bundan önce Madrid ve Floransa'daki zirveler sırasında uygulanan ve Türkiye Başbakanı'na görüşlerini ifade etmek olanağını veren bir usulü sürdürmüş oluyor. Bu kez İtalya - İrlanda - Hollanda "troika"sının düzenleyeceği yemekli toplantıya üye ülke liderlerinin çoğunun katılması bekleniyor. Bu ilginin başlıca nedeni de, Erbakan konusundaki meraktır. Gerçekten AB liderleri, Erbakan'ın ve RP ağırlıklı koalisyon hükümetinin (ve tabii RP'nin) Avrupa ile ilişkiler - ve genel dış politika - konusundaki görüşlerini bizzat Necmeddin Hoca'nın ağzından öğrenmek istiyorlar.
Avrupa ülkelerinin, Erbakan'ı kendi ülkelerine daveti hususunda tereddütleri olduğu, hatta bazı hükümetlerin "mesafeli" davranmak istediği biliniyor. Ama AB Dışişleri Bakanları (gene Yunanlı Bakanın itirazlarına rağmen) Erbakan'ı Dublin zirvesine çağırmakla, doğrusunu yapmıştır. Demokrasi konusunda büyük duyarlılık gösteren AB'nin, aksine hareket etmesi, çok çelişkili ve hatalı olurdu...
Şimdi Erbakan'ın bu fırsatı iyi değerlendirmesi gerekiyor. Bu, onun Batı'ya yapacağı ilk seyahat olacak.
Bu kez, vaktiyle yerden yere vurduğu Batı'nın en önde gelen ülkelerinin liderleriyle karşı karşıya gelecek. Bu ülkeler, İslamcı bir partinin yönetiminde, Türkiye'nin nasıl bir yol izlemek istediğini merak ediyor. Bu bakımdan Erkaban'ın ağzından çıkacak sözler, ciddi mesajlar olarak algılanacak ve Türkiye konusunda oluşturulacak stratejiye yön verecektir.
Bu toplantılara, Başbakan'a Dışişleri Bakanı da eşlik edebilir. Nitekim Floransa'ya Mesut Yılmaz ile birlikte Emre Gönensay da gitmişti. Bu kez Erbakan'la Dışişleri Bakanı sıfatıyla Çiller de gidecek mi? Tansu Hanım, vaktiyle AB forumlarında verdiği sözleri yerine getirmediği için, itibarından çok şey kaybettiği gerçeğini dikkate alırsa, Avrupalı liderlerin karşısına çıkmasının pek yararlı olmadığı sonucunu çıkarabilir...
* * *
AB Dışişleri Bakanları, Türkiye Başbakanı'nı Dublin'e davet etmekle Ankara ile ilişkilerini geliştirmeyi arzuladığını gösterdi; ama bakanlar düzeyindeki Ortaklık Konseyi'nin önümüzdeki ay toplanmasına da yanaşmadı. Böylece, Çiller'in bu yönde yaptığı çağrı sonuç vermedi.
Bunda da Yunanlıların rolü var. Ancak öteki AB üyeleri de, özellikle Türkiye'de insan hakları alanında hissedilir bir ilerleme olmadığı gerekçesiyle, Ortaklık Konseyi'nin şu sırada toplanmasını arzulamıyor.
Oysa Ortaklık Konseyi, Türkiye'nin AB ile, bakanlar düzeyinde, resmi diyalog olanağını veren tek forum'dur. Bir yıldan fazla bir zamandan beri bu Kurul toplanamadığı için, Türkiye mali yardımdan tam üyeliğe kadar çeşitli konularda görüşlerini ve isteklerini direkt iletemiyor. Öyle anlaşılıyor ki, Ortaklık Konseyi'nin toplanması, ancak gelecek yıl içinde mümkün olacak. O da, tabii Türkiye, demokratik hak ve özgürlükler alanında yeni hatalar yapmazsa... Örneğin, basına baskı gibi...
Bunu, Nasreddin Hoca'nın külliyatı ile de izah edemezsiniz!