Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Başbakan Abdullah Gül ile Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen’in son gezileri, Türkiye’de ciddi tartışmalara yol açtı: Şu sırada bu ziyaretlere gerek var mıydı? Bu geziler ne sonuç verdi? Bu girişimler Türkiye için yararlı mı, zararlı mı oldu?..
Biz burada "aktif"i ve "pasif"i de kaydederek bir değerlendirme yapmaya çalışacağız.
Önce Başbakan’ın Suriye - Mısır - Ürdün - Suudi Arabistan - İran turnesinden başlayalım.
Gül’ün inisiyatifi - kendi deyişi ile "barış için aktif diplomasi" egzersizi - gerçekten öncelikle yeni bir Irak savaşını önlemeyi amaçlıyor. Ankara, yanına bölge ülkelerini de aldığı takdirde, "Pandora’nın kutusu"nu açacak olan bir savaş felaketinin önüne geçilebileceği umudunu taşıyor. Bu zayıf bir olasılık olsa da, Türkiye böyle bir girişime önayak olmakla barış için elinden geleni yaptığını hem Türk, hem dünya kamuoyuna göstermiş oluyor. Bu da, bir savaş çıktığı takdirde Türkiye’ye, alacağı pozisyon için daha müsait bir zemin sağlayabilir.
Bu inisiyatifin Türkiye yararına olan bir başka yönü de, son zamanlarda ihmal edilen Arap dünyası ile temaslara yeni bir ivme kazandırmış olmasıdır. Bu, özellikle Suriye, Suudi Arabistan ve İran ile bir yakınlaşma zemini yaratıyor.
***
GÜL’ün yüklendiği misyonun "pasif" hanesinde ilk bakışta görünen (ki eleştiriler daha çok bu konudadır), "siyasal bocalama" veya kararsızlıktır. Nitekim bunun ABD’yi şaşırttığını, hatta düş kırıklığına uğrattığını öne sürenler de var.
Doğrusu biz bu tespiti "pasif"e kaydetmiyoruz. Çünkü, Türkiye gibi hassas bir jeostratejik konumda olan bir ülkenin barışçıl bir girişimde bulunması gayet doğal. (Hiçbir şey yapmamak Türkiye’ye ne kazandırır ki?)... Kaldı ki, ABD de bu girişime "bozulmuş" görünmüyor. Bush yönetimi bu inisiyatifi ciddiye almıyor, önemsemiyor olabilir; ama bunun daha çok "Saddam’ı yola getirmeyi" amaçladığını da biliyor. Nitekim Gül’ün Saddam’a yazılı mesajının içeriği de bu yönde...
Gül’ün misyonu belki "umutsuz" veya "boş" bir girişim olarak görülebilir. Doğrusu biz de Saddam’ın ve Bush’un oluşturulmaya çalışılan "bölgesel cephe"nin sesine fazla kulak vereceğine ve bu nedenle savaştan vazgeçeceğine pek ihtimal vermiyoruz.
Belki böyle bir girişim, görüşleri aynı paralelde olan AB ülkeleri ile koordine edilerek yapılsa, daha etkili olur. Gerçi BM denetçilerinin raporu sunacağı 27 Şubat’a (ve olası saldırı tarihine) çok az kaldı, ama Türk diplomasisinin bu yönde bir açılım yapmasında yarar vardır.
Özetle: Gül’ün girişimi arzulanan sonucu (yani savaşı önlemeyi) gerçekleştirmeyebilir. Ama bu atak zamanındadır ve yerindedir...
***
TÜZMEN’in 300 kişilik bir heyetle yaptığı Irak "çıkarması"na gelince; bunun da bazı pozitif yanları vardır elbet. Ekonomik alanda, 550 milyon dolarlık bağlantıların yapılması, yeni iş olanaklarının araştırılması gibi. Ama asıl önemlisi, Tüzmen’in Saddam ile uzun bir görüşme yapabilmesi...
Şu sırada, özellikle bir savaşa doğru gidiliyorsa, birtakım ticari bağlantıların yapılması veya projelerin hazırlanması, fazla bir değer taşımaz. Savaş her şeyi altüst edecek, ardından bu işleri sil baştan görüşmek gerekecektir.
Ama meselenin siyasal yönü önemli: Tüzmen Gül’ün "son uyarı" niteliğindeki mesajını Saddam’a vermiş ve ondan değerlendirilmesi gereken yanıtlar almıştır. Yani şu andaki kritik durum, bu ziyareti de "zamansız" değil, aksine "zamanlı" hale getirmiştir.
Pratikte bundan olumlu bir sonuç çıkarsa, ne ala. Çıkmazsa, Türkiye gene de elinden geleni yapmış olacaktır...