Olay adeta iki kabadayının kavgası gibi... Bu iki kabadayıdan biri George W. Bush. Etrafındakilere "tutun beni, yoksa vuracağım" diye haykırıyor. Hatta daha da ileriye gidiyor: "Toz olup gitmezse, sonu çok fena olur..."
Diğer kabadayı da Saddam Hüseyin. "Durdurun onu" diyor. "Fazla ileri gitmesin, yoksa görür gününü"...
Kaba bir benzetme ile, Bush yönetimi ile Saddam rejimi arasındaki çekişme işte böyle sürüyor.
Bush’un "tutun beni" uyarısının adresi, Güvenlik Konseyi ve özellikle (İngiltere, Fransa, Rusya gibi) yakın dostları. Başkan bu dostlarının da desteği ile, Konsey’den öyle bir karar çıkmasını istiyor ki, Saddam kayıtsız şartsız silah deneticilerine kapılarını açsın... Ve hatta pılını pırtısını toplayıp Bağdat’tan çıkıp gitsin...
Saddam’ın "durdurun onu" çağrısının muhatabı da, kavganın büyümesinden kaygı duyan (ve bir kısmı Güvenlik Konseyi üyesi olan) ABD’nin dostları. Kapılarını deneticilere açmaya razı olduğunu söyleyen Saddam’ın istediği de, bu ülkelerin devreye girip Bush’un saldırmasını önlemesi...
***
GENEL hatları ile, şu sırada bu ifadelerin yankılandığı merkezlerden biri de Ankara.
Irak Başbakan Yardımcısı Tarık Aziz ile (ziyareti aynı zamana "rastlayan") ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Elizabeth Jones’un Türk yetkililerine anlattıkları - ve de diğer etkin ülkeler gibi Türkiye’den de - istedikleri, aşağı yukarı bu.
Aslında Türk diplomasisi bir süredir bu yönde birtakım çabalar harcıyor, yani bir yandan ABD’yi "tutmaya" çalışıyor, diğer yandan da Irak’ı dünyaya "kafa tutmamaya" çağırıyor. Herhalde Ankara’daki bu görüşmelerden sonra Türk diplomasisi bu yöndeki girişimlerini yoğunlaştıracak.
Bütün mesele şudur: "Dinlerler mi?"
Gerek Bush’u durdurmak, gerekse Saddam’ı yola getirmek için şu sırada bütün dünya ayağa kalkmış durumda. Dolayısı ile diplomasiye yeni bir şans tanınması arzusu çok yaygın. Bunun oluşturduğu baskı, şu anda tek umut kaynağı...
***
BUSH ile Saddam arasındaki karşılıklı suçlamalarda kullandıkları argümanlar, Nasreddin Hoca’nın hikâyesinde olduğu gibi, iki tarafa da "sen de haklısın" dedirtecek cinsten!
Ne diyor Bush? Saddam’ın savaşla yayılma ve mücadelesinde kimyasal, biyolojik silahlar kullanma "sicili" malum. Şimdi de dehşet silahlarını geliştiriyor. Maazallah bu silahları gene kullanacak olursa veya bu silahlar teröristlerin eline geçerse, büyük felaket olur. Bunu zamanında önlemek şart. Yoksa iş işten geçer...
Saddam da diyor ki, "Bizde böyle silah yok. Denetçiler gelsin, görsün". Bu aslında Saddam’ın baskı altında sonunda verdiği önemli bir karar. Bunun denenmesi gerekir.
Bush kuşkularında, kaygılarında haklı; ama Saddam da ABD’nin saldırmasına - ve hele rejiminin kaba kuvvetle alaşağı edilmesine - karşı çıkmakta da haklı...
***
GENE Hoca’nın hikâyesinde olduğu gibi, üçüncü taraf - yani dünya da - haklı: Bu krizin bir savaşa yol açmasını önlemek şart. Böyle bir çatışmanın sonuçları çok vahim olur. Sadece Irak ve ABD için değil, bütün dünya için...
Savaş Saddam’ı saf dışı edebilir, ama bunun çok yüksek bir maliyeti olacağı kesin. İnsanca, paraca, ayrıca bölgedeki barış ve istikrar açısından da... Bunların hesabı herhalde Washington’da da, Bağdat’ta da yapılıyordur. Umarız hesapta - "kabadayılık" yüzünden - yanılmazlar..