IRAK Başbakan Yardımcısı Tarık Aziz'in Yalçın Doğan'a demecinde ABD ile ilişkiler konusunda söyledikleri önemlidir.
Aziz, Saddam Hüseyin'i kastederek, "başkanlığın" ABD ile "yeni bir diyalog" kurmayı arzuladığı mesajını vermiştir. Irak yönetiminin iki numaralı adamı, ABD adım atarsa, Irak'ın da karşılık vereceğini ve böylece "ilişkilerde yeni bir sayfanın açılabileceğini" belirtmiştir.
Bu sözler ciddi bir niyetin ifadesi mi? Yoksa bunlar boş laf mı?
Tarık Aziz'in çağrı niteliğindeki bu mesajını değerlendirmek, Washington'a düşer. Clinton yönetimi - Bağdad ile direkt ilişkisi bulunmadığı için - bu sondajları dolaylı biçimde, örneğin Türkiye gibi "kanallar" kullanarak yapabilir.
ABD, Irak yönetiminin arzuladığı diyaloga razı olur mu?
İlk bakışta, resmi politikası hala Saddam'ı saf dışı etmek olan ABD'nin Bağdad ile en ufak bir temas kurmak istemediği söylenebilir. Ama, uluslararası ilişkilerde, bazen olmayacak gibi görünen olasılıklar, pekala - zaman içinde - gerçekleşebiliyor. Değişen şartlar, diplomasiye ufak bazı adımlar atma imkanını veriyor.
Henüz bu noktaya gelinmemekle beraber, Washington ile Bağdad arasında "buzların erimesi" yönünde bazı belirtiler görülüyor...
* * *
WASHINGTON'da bir süredir, özellikle dış politikada yeni fikirler üreten "Think Tank"larda, Irak'a - ve Körfez bölgesine - karşı Amerikan politikasında bir değişiklik, ya da en azından bir esneklik gerektiği görüşü ortaya atılıyor.
Bu fikri savunanlar, ABD'nin zaten bütün baskılara rağmen Saddam'ı saf dışı edemediğini, ABD'nin bugünkü çıkarlarının da Saddam'lı veya Saddam'sız, Bağdad ile bir temas kurmasını gerektirdiğini belirtiyorlar. Bu çevrelere göre, Washington'un izlediği "çifte kıskaç" - yani hem İran'ı, hem Irak'ı baskı altında tutma - politikası, artık bugünkü koşullara uygun düşmüyor. "Kıskaç"ın esas hedefi İran olmalıdır. Onu "çevreleyerek" nötralize etmenin bir yolu da, Irak'ı daha rahat bırakmak, hatta onu kullanmaktır.
Washington'da bu fikirler, giderek duyuluyor. Bu, görüşün şimdiki aşamada, ABD'nin "resmi politika"sına yansıdığı söylenemez. ABD'nin Saddam'a karşı esas tavrı değişmemiştir. Ancak önümüzdeki ay göreve başlayacak olan yeni Clinton yönetimi, "Think Tank" gibi çevrelerin, ABD'nin Irak'a karşı daha esnek davranması ve dikkatlerini daha çok İran üzerinde toplaması yönündeki tavsiyesine kulak kabartabilir...
Kaldı ki, bir süredir ABD'nin Irak politikasında bir "yumuşama" da görülüyor. Nitekim Clinton yönetimi, Irak'a sınırlı petrol satışını (yani bir bakıma ambargonun hafifletilmesini) sağlayan BM kararını uygulamaya konmasına razı olmuştur. Ayrıca ABD, "Çekiç Güç" çerçevesinde Kuzey Irak'ta girişilen kara operasyonlarına son vermiş, Zaho'daki karargahı kapatmış, bölgedeki ajanlarını geri çekmiştir.
Tarık Aziz'in ABD'ye diyalog çağrısını bu ortam içinde yapması anlamlıdır...
* * *
BU ufak - tefek yumuşama işaretlerine rağmen, Washington ile Bağdad, hala birbirlerini amansız düşman olarak görüyorlar. Tarık Aziz, demecinde ABD'ye karşı ağır suçlamalar yapmaktan geri kalmadı. Bu arada Çekiç Güç'e verip veriştirdi ve "bize söz verildiği halde, bu Güç gerçekte kalkmadı" dedi.
Gerçekten öyle mi? Başbakan Erbakan, Çekiç Güç'ün artık sona erdiğini bir "müjde" olarak ilan etti. Ancak Kuzey Irak'ın havadan denetimini sağlayacak İncirlik'te üslenmiş bir ortak gücün faaliyetine devam edeceğini söyledi. Buna da şimdi "Keşif Güç" deniyor.
Bu sadece bir isim değişikliği mi? Tam değil. Gerçekten Çekiç Güç'ün eski kapsamlı (bu arada kara) operasyonları son buluyor. Ama Keşif Güç'ün - yapısı farklı da olsa - misyonu ve amacı pek farklı değil. Erbakan hükümeti her şeye rağmen, bu gücün Türkiye'de kalmasında yarar (veya gitmesinde sakınca) görmüş olacak ki, bu yeni formülü kabul etti.
Irak böyle düşünmüyor tabii. Belki de bu meselenin kökünden halli ancak Bağdad ile Washington arasında gerçek bir yumuşama (ve belki de bir diyalog) başlayacağı zaman mümkün olacak.