11 Eylül trajedisinin ardından dünyada siyasal dengelerin değişmesi sürecinde, İran önemli bir rol oynamaya aday görünüyor.
Şu ana kadar Tahran, sergilediği tavrı ile - tabii Rusya kadar olmasa bile - olup bitenlerden kazançlı çıkmak yolunda. İran en azından Pakistan'a veya Orta Asya'daki ve Ortadoğu'daki komşularına oranla, politikasını daha rahat ve daha az riziko ile yürütebiliyor.
İran'ın bu işte en büyük kazancı, uzun süredir içinde bulunduğu diplomatik yalnızlıktan çıkmaya başlamasıdır.
* Yıllardan beri ilk kez bir İngiliz Dışişleri Bakanı ve üst düzey bir AB heyeti Cumhurbaşkanı Hatemi'nin ayağına geldi ve kendisinden destek istedi...
* İran diplomasisi ustalıkla bir yandan ABD'ye uğradığı saldırıdan ötürü sempatisini bildirdi ve Afganistan'daki Taliban rejimine karşı çıktı; öte yandan da yapılacak bir askeri müdahalenin tek yanlı değil, BM'nin kararı ile yapılması gerektiğini savundu.
* Bu arada Tahran, İslam Konferansı Örgütü'nü (İKO) bu konuda ortak bir cephe oluşturulması için olağanüstü toplantıya çağırmak sureti ile inisiyatifi ele aldı...
* * *
İRAN'ın içeride radikallerle ılımlılar arasında sürtüşmelerin devam ettiği bir sırada dahi, resmen ABD'ye ve Batı'ya karşı yumuşak bir tavır takınması, önemli bir gelişme.
Kuşkusuz İran yöneticilerini böyle davranmaya iten nedenler, gene kendi inançları ve ülke çıkarları ile ilintilidir.
İran'daki rejim, ideolojik nedenlerden daha başından beri Taliban'a karşı olmuştur. Tahran her vesile ile Kabil'deki fanatik yönetimi yerden yere vurmuş ve bunu İslam dünyası için de bir tehlike olarak göstermiştir. Afganistan'da Buda heykellerinin yıkılmasına karşı ilk ve en sert tepkilerden biri Tahran'dan gelmişti. Taliban yanlılarının Orta Asya'daki yayılmacı faaliyetleri de İranlıları daima rahatsız etmiştir.
Dolayısı ile İran'ın şimdi Taliban'a karşı net bir tavır ortaya koyması, şaşırtıcı değil.
* * *
BU tutumu ile İran şimdi Batı - ve de Rusya - ile aynı safta görünüyor. Ama kuşkusuz İran'ın kendine göre ayrı hesapları var. İran diplomasisi elde ettiği avantajı, İslam dünyasında etkinliğini artırmak, ayrıca özellikle Avrupa ile de yakınlaşmak için kullanmaya çalışacaktır...
Bu gelişmenin ilginç yönü, İran gibi teokratik düzene sahip bir ülkenin dahi, Afganistan'daki radikal dinci rejime karşı cephe almasıdır.
Aslında Suudi Arabistan dahil, İslam dünyasının büyük kısmı, Taliban rejiminin uygulamalarına karşı çıkıyor. Şimdi Pakistan da - içeride Taliban yanlılarının oluşturduğu baskı gücüne rağmen - Kabil'deki rejimin son bulması gerektiğini açıkça belirtiyor.
Bu durumda Taliban'ın "cihat" çağrılarının pek yankı bulmayacağı ve bu rejimin devrilmesinin herkesi rahatlatacağı söyleniyor...
Bu konuda Dr. Henry Kissinger'ın ortaya koyduğu bir görüş, dikkate değer. Diplomasi ustasına göre, son olaylar bir Hıristiyan - Müslüman çatışmasından çok, radikal ile ılımlı İslam arasında sürtüşmelere yol açabilir. Asya'daki ve Ortadoğu'daki bazı Müslüman ülkelerde görülen radikal - ılımlı kavgasının bir benzerinin şimdi İslam dünyası içinde de yer alması olasılığı var. Bu da, dünyadaki denge değişikliğini etkileyecek faktörlerden biri...