İlk bakışta, İran’la dün varılan anlaşma şu bakımdan önemli bir başarı sayılır: Aylardır süren temaslar ve pazarlıklar nihayet sonuç vermiş, daha önce “uranyum takası”nın yabancı bir ülkede yapılmasına karşı çıkan İran geri adım atıp bu işlemin Türkiye’de gerçekleşmesine razı olmuş, bu konuda uluslararası kurumlarla işbirliği yapma taahhüdünde bulunmuştur.
Aslında Tahran’da imzalanan belge, İran nükleer krizinin çözümlenmesine yol açabilecek yeni bir süreç başlatıyor. Bunun pratikte yürüyüp yürümeyeceğini zamanla göreceğiz.
Her halükârda bu anlaşma Türkiye açısından diplomatik bir başarıdır.
Ankara başından beri bu krizin İran’la diyalogla halledilmesi gerektiğini savunmuş ve bu yönde bizzat inisiyatifi ele almıştır. Son günlerde Brezilya ile birlikte bu çabalarını sürdüren Türkiye zaman zaman uğradığı düş kırıklığına rağmen, çabalarını kararlılıkla sürdürmüştür.
Türk diplomasisinin bu girişiminde başarılı olmasının yanı sıra “nükleer yakıt değiş-tokuşu”nun Türk topraklarında yapılmasına karar verilmesi de, Türkiye’nin bölgesel bir aktör olarak rolünü ve önemini gözlerin önüne sermiştir.
Bu anlaşmanın gerçekleşmesi, ayrıca Türkiye’yi -en azından bu aşamada- büyük bir sıkıntıdan da kurtarmıştır. Eğer bu son çabalar da boşa çıksaydı, İran’a karşı ekonomik yaptırımlar önerisi önümüzdeki ay BM Güvenlik Konseyi’ne gelecek, Türkiye o platformda epey zorlanacaktı.
Önemli bir adım
Bütün bu nedenlerden dolayı şimdi Türk diplomasisi rahat bir nefes alabilir. Yeter ki, varılan anlaşma (1) İran tarafından samimiyetle uygulansın. (2) Takas işlemi sırasında yeni pürüzler ortaya çıkmasın, ve (3) ABD başta olmak üzere Batılılar bu sürece tam desteğini versin...
İlk tepkilere bakılırsa, Batı İran’a şüpheyle bakıyor. Açıkçası Ahmedinecad rejiminin daha önceki davranışlarının bıraktığı izlerle, İran’a pek güvenmiyor. Hatta bazısı bunu Tahran’ın yeni bir taktik oyunu olarak görüyor.
Bunun nedenlerinden biri, İran’ın Türkiye’de depolanması planlanan 1200 kilogram uranyumun dışında, deklare edilmeyen bir miktar daha uranyuma sahip olduğu ve bunu kendi imkânlarıyla kendi topraklarında zenginleştirmeye çalıştığı iddiasıdır.
Aslında İran’la geçen ekim ayında uluslararası camianın istediği türden bir “değiş-tokuş” anlaşmasına neredeyse varılmıştı. Takas yeri olarak da Rusya veya Fransa’nın adı geçiyordu. Ama son dakikada İran yan çizdi ve bu işlemin mutlaka kendi topraklarında yapılmasını şart koştu. Şimdi varılan anlaşmayla İran’ın bu işin Türkiye’de yapılmasına razı olması, önemli bir gelişme.
Güven meselesi
Ancak Ahmedinecad yönetimi, geçen şubatta kriz devam ederken, İran’ın tek yanlı bir kararla yüksek oranda uranyum zenginleştirmeye başladığını ilan etmiş, bu da dünyayı şaşırtmıştı. Batılı istihbarat kaynaklarına göre halen İran’ın elinde bir kısmını bizzat zenginleştirmeye başladığı toplam 2000 kilogram uranyum var.
Şimdi Batılılar İran’ın Türkiye’ye gönderilecek 1200 kilogramın dışındaki miktarı zenginleştirmeye devam edebileceğinden kuşku duyuyorlar.
Aslında İran’la sorunun temelinde güvensizlik yatıyor. Bunun giderilmesi elbette kolay değil. Ancak varılan anlaşma, bu şüphelerin giderilmesi ve krizin çözümlenmesi için bir şanstır.
Bu yeni sürecin başında herkesin mutabakatın hayata geçirilmesini desteklemesinde ve cesaretlendirmesinde yarar var...