İRAN Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi'nin "Batı'ya açılım" için "Roma yolu"nu seçmesi bir rastlantı değil.
İran'ın reformcu lideri için Roma, bir taşla birkaç kuş vurmanın en direkt yolu.
* İran böylece bir süredir yakın temasta olduğu İtalya aracılığı ile, Avrupa'ya açılma olanağını buluyor. Nitekim Hatemi'nin bundan sonra ziyaret edeceği ülkeler Fransa ve Almanya. Bu, Tahran'ın Batı ile yakınlaşma stratejisinin hareket noktasını oluşturuyor...
* Roma'nın bir yolu da Vatikan'a uzanır. Hatemi, İran İslam Cumhuriyeti'nin Papa'yı ziyaret eden ilk lideri: Ona ve tüm dünyaya ilettiği tarihi mesajın özü, İslam alemi ile Hıristiyanlık - veya Batı - dünyası arasında yakınlaşmadır. Hatemi, ünlü düşünür Samuel Huntington'un "uygarlık çatışması" tezine karşı "kültürler ve uygarlıklar arasında diyalog"u savunuyor. Ve bu fikir, öteden beri dinler arası yakınlaşma için çaba harcayan Papa John Paul tarafından hararetle destekleniyor...
* İtalya ziyareti Hatemi'nin değişik bir İran imajı yaratmasına vesile oluyor. Bu imaj, İran'ın tekrar uluslararası camiadaki yerini almasına, dünya ile barışmasına, Batı ile iş yapmasına ve içerde de reformcu akımın güçlenmesine katkıda bulunabilir...
* * *
HUMEYNİ döneminde İran, Batı'ya karşı izlediği politika ile kendi kendini izole etti. İran, ABD'yi "şeytan" olarak görürken, Washington da Tahran'a düşman muamelesi yaptı.
Hatemi'nin iktidarı ele almasından sonra özellikle son bir yıl içinde, İran eski katı politikasını terketme ve Batı'ya yaklaşma işaretini vermeye başladı. Bu sinyaller karşılıksız kalmadı. Özellikle İtalya bunun öncülüğünü yaptı...
Batı'da İran'a karşı nasıl bir politika izlenmesi gerektiği konusunda iki farklı görüş var:
Biri, Hatemi'ye bir şans verilmesinden yana. Batı ile iyi geçinen, ekonomisi güçlenen bir İran artık katı Humeynist çizgiden ayrılır, bölge ve dünya için tehlike olmaktan çıkar. Batı'nın esas çıkarı da bu yöndedir...
Diğer görüşe göre ise, İran hala köktendinci bir rejime sahiptir, hızla silahlanmaktadır, yayılmacı emellerini sürdürmektedir, ayrıca halkını baskı altında tutmaktadır. Dolayısı ile Tahran bu politikasını değiştirmedikçe, Batı ona fazla yanaşmamalıdır...
İlk görüşü savunan İtalya ve diğer Avrupa ülkeleri şimdi İran politikalarını bu yönde geliştiriyorlar.
İkinci görüş, daha çok Washington'un resmi politikasını yansıtıyor. ABD İran'la ilişkilerde (son zamanlarda bazı temaslar başladığı halde) çok temkinli. Kongre yaptırımların devamını hala savunuyor.
Ancak, Washington'da dış politikayı etkileyen birçok çevrede, artık İran'a karşı eski tavrın (ve bu arada "çifte tecrit" diplomasisinin) değişmesi zamanının geldiği açıkça söyleniyor. Gözlemciler, İran'ın önemli Avrupa ülkeleri ile yakınlaşması karşısında ABD'nin uzun süre seyirci kalamayacağını ve onun da "aynı yola" gireceğini belirtiyorlar.
* * *
ŞU anda tanık olduğumuz gelişmeler, herhalde daha uzun vadede Ortadoğu ve Körfez bölgesinde gerçekleşecek önemli denge değişikliklerinin ilk sinyalini veriyor.
İran'ın Batı ile yakınlaşması, Batı'nın da buna karşılık vererek İran'ı bölgesel bir güç olarak görmesi, kuşkusuz Türkiye'yi yakından ilgilendiren - ve de etkileyecek olan - bir olaydır. Bunu başka bir yazımızda daha etraflıca ele alacağız.
Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr
Özay Şendir
‘Diyalektik bir şey’ olarak Lozan tartışması...
16 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Sosyolojik hatalar!
16 Mayıs 2025
Zafer Şahin
Sanatçılar ‘Terörsüz Türkiye’ istemiyor mu?
16 Mayıs 2025
Abdullah Karakuş
Krizler, görüşmeler ve sonuçları
16 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
İttifak’ta görüş ayrılığı çıkmadı
16 Mayıs 2025