DIŞİŞLERİ Bakanı Tansu Çiller'in katıldığı Bosna - Hersek Barış Uygulama Konferansı'nın Türkiye açısından en önemli yönü, bu uluslararası forumda yer almış olmasıdır.
Geçen yılın sonunda imzalanan Dayton Anlaşması'nın uygulanmasını gözetleyen bu gruba Türkiye'nin dahil olması, hiç de kolay olmadı.
Açıkçası, bu topluluğun ileri gelen ülkeleri (özellikle Avrupalı ülkeler), Bosna anlaşmazlığında "taraf" olarak gördükleri Türkiye'nin, barışın uygulanmasına ilişkin çalışmalara katılmasını pek istemiyorlardı. Türk diplomasisi, kendisini kabul ettirmek ve bu camiada da söz sahibi olmak için, çok çaba harcadı.
Bulunan uzlaşma formülü, Türkiye'nin bu topluluğa İslam Konferansı Örgütü'nün temsilcisi olarak katılması idi. Nitekim Türkiye, 56 ülke ve teşkilatın temsil edildiği Londra'daki Barış Uygulama Konferansı'nda, bu sıfatla hazır bulundu.
* * *
ÇİLLER gerek konferanstaki konuşmasında, gerekse meslektaşları ile görüşmelerinde, gündemde yer alan konular üzerinde Türkiye'nin düşüncelerini ve beklentilerini dile getirmek fırsatını buldu.
Konferansın yüklü gündemi, Bosna - Hersek'in siyasal ve ekonomik yapılanmasından, mülteciler, serbest dolaşım, insan hakları, savaş suçluları gibi meselelere kadar çeşitli konuları içeriyordu.
Türk tarafı bütün bu konularda net mesajlar vermeye çalıştı: Bosna - Hersek'te, uluslararası askeri varlık devam etmeli... Boşnaklarla Sırplar arasında güç dengesi kurulmalı... Mültecilerin evlerine dönmeleri, ülke içinde serbestçe dolaşmaları ve istedikleri yerde yerleşmeleri sağlanmalı... Savaş suçlularının cezasız kalmasına izin verilmemeli... Siyasal kurumların işlemesine ve ekonominin yeniden toparlanmasına yardımcı olmalı...
Türkiye "yapmalı, etmeli" dediği konularda, kendi iyi niyetini göstermek için, bizzat neler yapabileceğini de ilan etti: Ankara, daha önce vaat ettiği 80 milyon dolarlık ekonomik yardımın yanı sıra, 20 milyon dolarlık bir hibe verecek... Türkiye, bu ayın sonunda 60 bin kişilik uluslararası güç İFOR'un yerini alacak olan 30 bin kişilik S - FOR (Dayanışma Gücü) içinde yer almaya hazır...
Londra'da Türk diplomasisinin vermeye çalıştığı bir diğer mesaj da, Dayton Anlaşması'nın bir bütün olarak uygulanması gerektiğidir. Yani çoğu Boşnak olan mülteciler yurtlarına dönemezse, Sırp baskıları ve insan hakları ihlalleri devam ederse, savaş suçlusu ilan edilen eski yöneticiler ve askerler hala serbestçe dolaşırsa, barış kurulamaz, Dayton Anlaşması'nın öngördüğü "ulus - devlet"in oluşması ve yaşamını sürdürmesi mümkün olmaz.
O zaman, şimdiye kadar yapılanların boşa gitmesi ve Balkanlar'da yeniden çatışmaların başlaması tehlikesi ortaya çıkacaktır...
* * *
LONDRA Konferansı'nda Türkiye'nin dile getirdiği hususlar, aynı zamanda İzzetbegoviç'in son AGİT toplantısında, Demirel ile yaptığı görüşme sırasında ifade ettiği bazı görüş ve istekleri de yansıtıyor.
Boşnak liderin önemle üstünde durduğu iki nokta vardı: Bunlardan biri, Barış Uygulama Grubu'nun, "mazlum ile zalim"i birbirinden ayırması ve dolayısı ile Bosna - Hersek'teki sorunları "örneğin mültecilerin dönmesi, savaş suçlularının cezalandırılması gibi), objektif bir yaklaşımla ele alması ile ilgili.
Gerçekten tarafsız gözlemciler, Dayton'dan bir yıl sonra, hala Müslümanların çoğunun, Sırpların engellemeleri ile karşılaştıkları için, evlerine dönemediklerini, dönebilenlerin ise kötü muameleye ve baskılara tabi tutulduklarını tespit etmiş bulunuyorlar.
Savaş suçlularına gelince, Karadziç ve Mladiç başta olmak üzere, insanlık suçu işleyenlerin hemen hemen hepsi hala serbest dolaşıyor. Barış Gücü ve uluslararası kuruluşlar, tutuklama yetkisine sahip olmadıkları gerekçesi ile, harekete geçmeye ve yaptırım uygulamaya yanaşmıyor... İzzetbegoviç'in Demirel'e - tam Londra Konferansı öncesi - anlattığı ve destek istediği ikinci husus da bu idi.
Türkiye, bu görüşleri ortaya koydu. Aslında konferansta diğer birçok ülkeler de bu doğrultuda şikayetler ve dilekler ifade ettiler. Dünya kamuoyunda artık Bosna'da barışın ve istikrarın devam etmesi için, Dayton Anlaşması'nda öngörülen şartların yerine getirilmesi gerektiği inancı hakimdir.
Londra'daki Barış Uygulama Konferansı'nda da böyle bir eğilim belirdi.
Şimdi iş, uygulama konusunda alınan kararların gerçekten uygulanmasına kalıyor...