Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İSPANYA'nın genç Başbakanı Jose Maria Aznar, Uluslararası Basın Enstitüsü'nün (IPI) yıllık kongresinin kapsamındaki konuşmasında şöyle dedi: "Bir yıl önce, İspanya Avrupa Birliği'nin Maastricht Anlaşması'nın tek bir şartını daha yerine getirmiyordu. Bu nedenle de istikbali karanlık görünüyordu. Bugün bütün şartları uyguluyoruz. Dolayısıyla durum lehimize dönmüş bulunuyor"...
1986'da AB'ye girmeyi başaran İspanya, Avrupa entegrasyonunun ileri aşaması olan Maastricht sürecine katılıp katılmama konusundaki tereddütlerini ve kaygılarını ancak son aylarda yendi. Bu sürecin öngördüğü "tek para birimi"nin (EMU) kabulü, gerçekten cesaret ve kararlılık istiyor. Bunu AB içinde az ülke gösteriyor. İspanya şimdi bu ön saftaki ülkeler arasında yer alıyor.
Aznar'ın "İspaya'nın lehinde gelişen durum"a ilişkin sözlerini, ülkenin yakın geçmişteki halini anımsayan herhangi bir ziyaretçi onaylayacaktır. Gerçekten İspanya son 10 yıl içinde büyük bir atılım yapmış, siyasetten ekonomiye kadar çeşitli alanlarda hızla toparlandığı gibi, kendisini 21'inci yüzyıla hazırlamaya başlamıştır.
Bunu sadece Madrid'de, Barcelona'da, gelişmiş kuzey bölgesinde değil, Andolucia gibi eskiden oldukça geri olan güneydeki kent ve kasabalarda da hissetmek mümkün...
* * *
İSPANYA AB'ye girişine rastlayan yıllarda, siyasette ve ekonomide, hızlı bir "geçiş dönemi" yaşamıştır. Ülke bugün artık bir konsolidasyon yani reformlarını, değişikliklerini "pekiştirme süreci"nde.
Politik alanda İspanyollar, uzun bir diktatörlükten ve ardından askeri darbe tehlikesinden sonra çoğulcu demokrasiyi - AB standartlarına tamamen uygun biçimde - oturtmasını bildiler. Aznar konuşmasında "ülkemizde demokrasi artık bir parantez olamaz" derken, rejimin sürekliliğini ve zindeliğini dile getirmiş oldu. "Artık aynı gemide, farklılıklarımızı, anlaşmazlıklarımızı çoğulcu sistem içinde ve hoşgörüyle hallederek, birlikte yolumuza devam etmesini öğrenmiş bulunuyoruz"...
Sağcı Halk Parti'nin başında bulunan Aznar, iktidarda bulunduğu 10 ay içerisinde "açık ve temiz toplum" ilkesini uyguladığı gibi, selefi Sosyalist Felipe Gonzales döneminde yürürlüğe konan "regionolismo" yani bölgecilik sistemini de pekiştirdi.
Genç Başbakan konuşmasında bunun önemini de anlattı. Aznar gibi bir "sağcı" liderin Bask, Katalan, Kanarya Adaları gibi çeşitli bölgelerin yerel yönetimdeki ve "milliyetçi" sayılan partileriyle işbirliği sağlaması, Halkçı Parti reformlarında da uzlaşma ve hoşgörü zihniyetinin hakim olduğunu gösteriyor.
* * *
BUGÜN İspanya, her şeyin Madrid'de planlandığı ve oradan yönetildiği "merkeziyetçi" sistemden ayrılmış bulunuyor. Ülke, "toprak bütünlüğü ve ulusal birlik" ilkeleri içinde, 17 idari bölgeye ayrılmıştır. Bask ve Katalonya'dan Andolucia ve Valencia'ya kadar bütün bu bölgeler geniş bir özerkliğe sahip. İdari bakımdan kendi yasal ve yürütme organları ulusal politika çerçevesinde, yerel işleri yürütüyor. Kültürel alanda (dil dahil) tamamen serbest ve özerk... Kuşkusuz çeşitli bölgelerde bir İspanyol ulusal kimliği, bir "İspanya'ya mensubiyet" duygusu var. Ama bunun yanı sıra - özellikle Bask'ta ve Katalonya'da - bir de bu bölge insanlarının farklı toplumsal (buna "milli" diyenler de var) kimliği, rahatlıkla kendisini belli ediyor.
ETA gibi ayrılıkçı ve tedhişçi unsurlar, gürültü koparan "marjinal" bir azınlık oluşturuyor. "Sessiz çoğunluk" bugünkü sistemden memnundur ve bunun devamından yanadır. Bu çoğunluğun özellikle terörist eylemlere karşı pek de "sessiz" kalmadığı sık sık görülüyor. Nitekim bu gibi hallerde onbinlerce kişi sokaklara dökülüp, bölücüleri ve eylemcileri lanetliyor...
* * *
İSPANYA'nın politik alanda gösterdiği "olgunlaşma", AB içindeki partnerlerinin (ve bu arada Fransızların) takdirini kazanıyor.
Ekonomik alanda da ülkenin son dönemde - ve hatta Aznar'ın henüz yılını tamamlamayan iktidarında - gösterdiği başarı da, oldukça etkileyici.
IPI toplantısında konuşan Granada Üniversitesi profesörlerinden Jose Cazorla, 1970 yılında yüzbinlerce İpanyol'un (toplam 2.5 milyon) Almanya ve diğer ülkelere göç ettiğini hatırlattıktan sonra şöyle devam etti: "Bugün tersine bir göç var. Vaktiyle gidenlerin büyük kısmı döndü. Üstelik bugün İspanya, yabancıların akın ettiği veya kapılarımızı zorladığı bir ülke oldu. Sadece Fas'tan resmi veya kaçak olarak gelenlerin sayısı 250 bini buluyor"...
Oysa, İspanya Avrupa'da işsizlik oranı en yüksek (yüzde 22) olan ülkedir. Ama buna karşılık diğer tüm göstergeler, AB standartlarına uygundur. Enflasyon yüzde 3'ün altına inmiştir. Bütçe açığı da yüzde 3 civarında bulunuyor.
Nasıl oluyor da, bu kadar işsizliğe rağmen İspanyollar eskisi gibi başka diyarlara göç etmiyorlar? Buradaki bir meslektaşımın şu yanıtı çok şeyi izah ediyor: "Gitmiyorlar, çünkü sosyal güvenceleri var. Daha da önemlisi, İspanya'nın geleceğine güveniyorlar"...